30.12.2011

Sevgili Blog! [Evdeki kronik mutsuzluk (-ğ-um ) ]

Sevgili Blog,
Hayat su gibi akıp geçiyor. Su gibi kısmı var ya işte ben ondan nefret ediyorum çünkü babam günde beş posta ders çalışmam için bunu bana yeterince hatırlatıyor! Kaç gündür ne yazayım diye düşünüp duruyorum. Bazen yazacağım konulara yetişemezken bazen de böyle bloke olabiliyorum. Bunu yaşayanlarınız var mı bilemiyorum. Belki de ben buraya yazacaklarımı çok önemsiyorum bundan kaynaklanıyor olabilir.

Sıkılıyorum blog!
 Valla billa bu evde çok sıkılıyorum. Herkes çok konuşuyor ve boş konuşuyor. Bunalıyorum... Beynimi kemirdiklerini hissediyorum. Babamın kırkını geçince huyu değişti. Adam her şeye karışıyor. Örnek vereyim mi? Mesela çöpleri buraya at diyor, yemeği günlük yap diyor, burayı düzelt diyor, arayıp bazen dışarı çık bugün istersen diyor, hava güzel kombiyi kapat diyor, artan yemeği bir kaba doldurup dolaba koy diyor. Daha neler neler... Her şeyi ama her şeyi söyleme gereksinimi duyuyor hayır işin tuhafı ben bir başağım duymayan kalmadı bunu başaklar her işi söylenmeden zaten mükemmel yapar. Bana demese de o işler yapılır. Bardağına su dolduruyorum tam ağzına kadar geliyor bana yeter kızım tamam diyor. Ya hu zaten başka şansım mı var doldu bardak tabi ki daha fazla doldurmıcam! Bir örnek daha vereyim dışarı çıktım ama karanlığa kaldım diyelim babam arıyor neden geç kaldığımı açıklıyorum ve otobüste olduğumu belirtiyorum, bana bunu belirttiğim halde "çabuk gel" diyor. Otobüsü ben kullanıyorum sanki. Bu söze deliriyorum. Saçma değil mi? Çabuk nasıl gelebilirim? Hemde bunu her seferinde yine aynı şekilde  söylüyor...

Yalnızım blog,
Valla billa bu saçmalıkların içinde ben çok yalnızım. Hiç halden anlayan yok. Alıngan ve konuşmayı seven bir annem var üstüne böyle acayip bir babam var. Uzlaşmakta öylesine zorlanıyorum ki. Onları idare etmek çok zor. Anne babalar çocuklarını anlamak için yol, yöntem ararken bizim evde olaylar tersine işliyor. Ben yol, yöntem arıyorum bunlar nasıl aşılır ya da bu rutin kalıplaşmış cümlelere nasıl sabır gösterilir diye... Sonra bana evde asık suratlı ve asabi diyorlar. Bütün gerilimi ben yükleniyorum evde. Her şeye koşturmaya çalışıyorum, hepsini idare etmeye çalışıyorum...

Ahh! Blog,
Alıp başımı nerelere gideyim bilmiyorum. Bildiğim tek şey artık sabır gösteremiyorum. Bunlar kulağa sıradan ve önemsiz gelebilir aslında bu kadar pimpirikli, detaycı, her şeyi söyleme ve hatırlatma gereği duymaları belki de dert edilecek beni buhranlara sokacak bir husus değildir. Ama ne var ki her gün damlayan su mermeri nasıl eritebiliyorsa bu söylediklerimin de her günümde yer alması benim sabrımı öylece eritiyor. Eşek değilim ben; kavgada ettim, konuştum da ama değişmiyor...

Değişmiyor...
Çok sıkılıyorum blog.
Ama bu hiç bir şeyi değiştirmiyor...

Sevgiler,
Fondaki inilti tık tık...
Yazan: Amak-ı Hayal...

15.12.2011

Beni Düşünme! Su Akıyor Yatağını Buluyor...

Gecenin yarısında deli gibi çalıyor telefonum... Her zamanki gibi yastığımın altında açılmaya öylesine hazır... Tanımıyorum numarayı, uyku sersemi fark etmiyorum neyin habercisi olduğunu. Efendim diyorum ses yok... Alo diyorum cevap yok... Biliyorum sensin. Başka hiç kimse bu saatte bana sessizliğin içinde sesimi duyurmaz. Başka kimse sen olduğunu bu kadar anlamsız bir durumda  ifade etmez.. Konuşamıyorsun yine. Açıyorsun ne kadar üzüldüğümü biliyorsun ama konuşmuyorsun... Konuşamıyorsun... Bir adım atmaya öylesine cesaretsiz. Öylesine mahcup ve çaresiz... Üzüldüğünü ifade eden mesajlar atıyorsun sadece iki karakterden oluşan... Her şeyi öylesine çabuk anlatıyorsun ki. Ya da ben sessizliğinden ne kadar çok anlam çıkarıyorsam o mesajlardan da tek kelimede bütün acılarını görüyorum... Görmek iyi gelmiyor, kendini hatırlatman da... Sesini duyamamakta iyi gelmiyor, sesimi duyman da... Acı çektiğini hissetmekte iyi gelmiyor, yarınlarda olamayışın da...

İçimdeki fırtına kör kurşunla diner mi
Kavgalar kansız biter mi
Bir mavzer çığlığında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi...


Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur...

Müziğin sesine kulak verin onu kapatmak haksızlık olur...

Yazan: Amak- Hayal (Hayal Derinliği)

13.12.2011

Sıkma Canını Ben Seni Çoktan Affettim

Sıkma canını ben seni çoktan affettim...

Bende hep iyi kal, güzel kal diye; aldatışlarını, yalanlarını, masumiyete dayatılmış o acı veren her halini affettim. Geriye baktığımda, güzelleri seçicem senin adına, söz veriyorum... Şayet böyle yapmazsam senden sonraki hiç kimseye güvenemicem, belki şüpheyle ilerleyecek yarınlar biliyorum. Dönüp adını anmaya kalktığımda lanet edicem varlığına, haklıyım ya, bedduada edicem muhakkak! Kızıcam kendime uzun uzun. Hataydı diyeceğim. Hataydın sen demek kalbimi kıracak. Yanlışları sevmiş olmak güzel hatıralarımızı anlamsızlaştıracak...

Sen bu içsel hesaplaşmanın uzağında olacaksın ama benim canım daha dün berabermişizcesine acıyacak...

Affettim seni...

Öyle zorlandım ki anlatamam. Ruhumdaki isyanları bastırmam çok zaman aldı. Kal diyecek kadar 'ar' bırakmadın ya bana... Git! Derken nötrleşti duygular. Uzun acıların, çaresizliklerin ardından hissizlik kapladı. Geçmiş ve gelecek bütün senli acıların biletini çoktan ödemişim ben... Hem çok canım yandı hemde hiç acı hissetmediğim tuhaf bir hal bıraktın bende. Öyle tarifsiz, öyle çelişkiliyim ki... Kızdığım tüm zamanları bastırdım içimde. Duygusuzlaştığımda da sensiz hayaller inşa etmeye çalıştım. Dönüp bakıyorum senli zamanlara da, ben aslında çok şey aştım...
-Senin için herşey yaparım demiştin!
-Yokluğunda bende seninle birlikte yok olurum demiştim...

Boyumuzdan büyük cümlelerin içinde yok olup gittik. Tutsaydık bir ucundan, serseydik hayatımızı çarşaf gibi boylu boyunca: Senden yana kırk delik benden yana kırk yama... Hep verip hiç alamamanın fedakarlık boyutunda ne eksilirdik ne de çoğalırdık...

Öyle işte...

Affettim seni...

Tüm cümleleri hafızamdan silip, tüm duyguları etmek istediğim beddualara kalkan edip, affettim seni... Dilerim affedilmşliğin ağırlığını hep içinde taşır, başka hiçbir iyi yürekli insanı hatalarınla zayi etmezsin...

Yaşamımın içinde koca bir sırdır seni tanımak...
Yazan: Amak-ı Hayal (Hayal Derinliği)

11.12.2011

Hangisi 'En' Kötü Bilemedim...

Hangisi kötü artık bilemiyorum...
Birden fazla kötü oluyor böyle durumlarda ve herbiri ayrı kötülüklere doğru çekiştiriyor seni..
Hangisine üzüleceğini bilememezlik içerisinde kaybediyorsun O'nu...
Her tarafından aynı anda vurulmuşcasına şaşkın ve acılı bakıyorsun etrafına...
Herşey anlamını yitiriyor ve herşey birden bire anlamlı olmaya başlıyor...
Yürüdüğün kaldırımlar bile...

Her seferinde daha çok kötü denecek his oluşuyor...
Her kötü his bir diğerini daha çok tetikliyor...
İçinden dökülenlerle, dışından da parça parça olarak azalıyorsun etrafta.
Sen azaldıkça içinde çoğalan bir duyguyla başka bir dipsizliğe adım atıyorsun.
Gölgeler biriktiriyorsun içindeki rüzgarlı sahralarda.
Ve her geçmişe yüzü dönmüş hayallere cılız bir ot gibi bakakalıyorsun...
Dirayetsiz, ayakta ama son kozunu güçlüce oynayan yalancı bir ot gibi..

Yazan: Amak-ı Hayal (Hayal Derinliği)

Bu da şarkımız olsun

Diğerleri için (Son Satırın İlk Dizesi)

4.12.2011

Ve...

Bazıları çok söylettirir.
Ne kadar avuçlamışsan gerçekleri ve ne kadar içindeysen biriktirdiklerinin,
Yarınlarda avcundaki pay kadar olacak.
Hep daha fazlasını sıkıştırmaya çalıştıkça ellerin kanayacak.
Ve alamadıklarına hayıflanırken bildiğini zannettiğin bütün ezberler tek tek bozulacak.

Aldığı kadar vermeyi bilmeyenlerin hissesi kadar yalnızlığın olacak.
Ve sema...
Sema senin gibi birinin üstünü örttüğü için utanç duyacak...
Ve pişmanlıklar...
Çok klişedir ama geç kalınmış pişmanlıklar senin de sonun olacak...
Sende nasibini alacaksın avuçlarına sıkıştırdıkların kadar.
Yetmediğini gördüğünde dönüp bakacaksın gidenlerle kalanlar arasındaki anlamsızlığa.
Biriktirdiğin gerçekler gerçekliğini parsellediğinde,
Sende şaşıracaksın düşen payına...

Ben biliyorum...
Tanıyorum seni...
Ne kadar yaklaşırsan bilmediğin gerçekliklere,
O kadar boğulacaksın tükettiklerinin içinde...

Yazan: Amak-ı Hayal (Hayal Derinlikleri)

Tık tık...