13.01.2017

KADİM SANDIK

At dediler… Yer kaplıyormuş... Eskide kalmışmış böyle şeyler. Sandıkta çeyiz, çeyizde emek, emek içinde uykusuz geceler, uykusuz gecelerin içinde bin bir merak, bin bir hayal var idi… Onlarda her şey gibi usulca terk ederken, buldum içimdeki çocukluk hislerimi. Neler hatırlattı neler, bir sandığın içindekiler... Naftaline boğulmuş, aslında pek de kimselerin sevmediği o koku tuttu yine hatıralarımın elinden. Gel dedi; sen pek severdin o kokuyu. Annenin sandığı naftalin kokar idi. Açıldığı zaman ne merak ederdin içinde ne var diye… Köşede bir tutam sapsarı körpecik saç sarılı dururdu, bezlerin, poşetlerin içinde. İlk kesilen saçını anacın kıyamamış atmaya. Ne kadar sarı olduğuna her seferinde hayretle baktığım sarı saçlar… Küçük suratlı, koca gözlü çocukluğumun merak dolu sandığı, hayaller ve hatıralar biriktirilen kocaman bir define…

Her açıldığında başına üşüştüğüm ve merakla aynı şeyleri ilk defa görürmüşçesine, evirip çevirip aynı sorularla sorduğum, o çeyiz sandığı… Havalandırıp havalandırıp kat izlerinden geri katlayıp yerine yerleştirilen dantelli takımlar. Dedemden kalma bir gözlük ve siyah beyaz çekilmiş birkaç karenin ölümsüz hali… Dayıma ne çok benziyormuşum o sandıktan öğrendim. Kat izlerini sevdiğim, ara sıra sandık lekesi oldu diye hayıflandığım(ız) kimine göre ıvır zıvır bana göre bütün hatıraların toplamı olan o sandık, değerliydi işte… Şimdi biri dese ki at o sandığı… Denmez ki…

Boyumuz sandıkları geçince, bir sandıkta senin hayatına ilişince, içindekiler senin sandığının içine pay edilince, işte çocukluğunda geliyor seninle…  İnsan kendi sandığını da aynı merakla karıştırır mı hem de içindekileri bile bile… Ahşap sandıkların yarı dantelli havluları arasında geçen çocukluk, onlarca el örgüsü patik ile ömrünün yetmeyeceği kadar çok işlemeli tülbent…  Pay ettikçe gelecek nesillere, azalmak yerine çoğalan hatıralar… Güzeldi işte…


 Ama en çok annemin çeyiz sandığı güzel…


~S'özde Yazar~