Sene bilmem kaç... Annem babamı çok seviyor. İçi titriyor gülüşüne, her bir nefesine. Uzun uzun bakıyor gözlerinin içine. Annemin gözlerinden babam görünüyor. Sözcüklerinden hep babam okunuyor. Kimse bilmiyor ama ben biliyorum annem babamı çok seviyor. Babam çok çalışıyor. Ne akşamı akşam ne de sabahı sabah... Çocukluğundan beri gelen bir kavgadır ekmek davası. Boyacı sandığından, marangoz çıraklığına varan hayatının tek ezberidir kazanmak. Kazanmak benim babamın en iyi bildiği iştir.
Ama sevmek... Sevmek körpecik bir duygu. hiç beslenememiş, görmemiş geçirmemiş. Sene bilmem kaç... Babam öyle alışmış ki sıfırdan inşa etmeye hayatını. Kolay olmamış da üstelik. Hayatın hep yokuşu, kışın soğuğu, yazın sıcağı düşmüş payına. Nasıl sevilir öğrenmeye fırsatı olmamış. Bunalmış... Ellerinde şahit olduğum sert nasırlar ve keskin bir vernik kokusu hatırlarım. Annem sadece anne babam sadece baba olmaya adamış kendini. Sevmenin tamda manasına varamamışken canı sıkkın bir gününe rast gelmiş annem babamın. Babam annemin yüreğine hoyratça dalmış. Hiçbir sevgi dolu birikim sağ çıkmamış kalbinden. Sözün sivrisi bileğin kuvvetinden daha keskin derler. Annemin içinde kocaman bir deniz. Babam oksijeni tükenmiş bir balık...
Sene bilmem kaç... Babam çaresiz, gece gece rengi zifiriye yüz tutmuş sokaklarda hızlı hızlı yürürken bulur kendini. Saatler sürer eve gelmesi. Evde rengi bozuk televizyon ve ince ince bir türk musikisi... Dalmamak ne mümkün alıp alıp götürür bizi başka hüzünlere. Kapı çalar. Elinde bir simitçi tablası ve üstünde hiç görmediğim kadar çok simit. İkimizde şaşkın. Babam özünü ve sözünü yine ekmekle anlatmıştı. Yine anladığı dilden konuşmuştu annemle. Babam anlamazdı çiçeklerin dilinden. Aklına başka bir şeyde gelmezdi işte. Ben sevinçten göklerde, annemin yüzünde hafif bir mutlu ifade.
Sonrasında bir çinko kazana istif oldu o simitler. Günlerce yendi. Kurudu, yine yendi. Bayatladı, yine yendi... Bitene kadar bıkmadan usanmadan yendi o simitler. Zevkle, hevesle, o susam kokusu içe çekile çekile...Samimiyetin en güzelini özrün en safını babamdan öğrendim ben. Kabul edişin en kıymetlisini en asaletlisini ise annemden...
Şimdi ne oldu? Nasıllar? Diye ola da sorma.. Ahh! "Eski sevgiler"de deme! Geçirme içinden, içlenme hiç...Herkesin saflığı kendi sevgisinde başka zuhur eder. Her sevgi başka dilde açar başkasının dalında. Kimisi hatıralarda kalır kimisi yaşadıkça yıllanır yıllandıkça tatlanır.
Ve arkadan gelen ince bir müzik bütün cümleleri tamamlarcasına anlatır... Aşk benim neyime
~Sözde Yazar~