Elbet bir gün buluşacaktık. Şarkılardaki gibi ahtım vardı;
bu böyle yarım kalmayacaktı… İkimizin
saçlarına aklar düşmeden vardık bir Rebiyülevvel ayına… Bizi bir araya getiren o “hayırlısı” denmemiş
kavuşma dualarının cezasını çekiyoruz şimdi. Senin gözlerinden benim gözlerime
akan o sıcaklık, sözündeki o ince ince içime yayılan güven hissi almış başını
gitmiş. Sormadan daha nereye diye, çekip nasıl da gitmiş. Bir sorsaydım sen bu
hayırlısı diye başlanmamış cümlelere dahil misin diye. Ayrılığa dahil miydin?
Cevap versen bi kere…
Bir musibete bile bile yakalanıp, sobeleyene kızmak geliyor
içimizden. Daha oynanmamış onca el varken baştan hatalı hamlelerle yol
alıyoruz. Bir cümlenin kurbanı oluyoruz topluca. Etraftaki masaları da sarıyor
lanetimiz. Kimse sevgilisinin yüzüne bakmıyor, arka masada bir çift hararetli
hararetli kavga ediyor. Hepsinin sebebi; bir kavuşma sahnesini yıllarca bekleyen imkânsız
bir aşkın, hayırlısı denmemiş cümlesine bağlanıyor.
Ne alırsınız diye soruyor garson. Varsa bir ayrılık iki de
zehir zıkkım alalım. İkimiz için... Hesabı “hayırlısına” yazarsınız. O, her
bedel ödeten duanın ardından nasıl olsa bir şekilde çıkıveriyor. Aşkı dualarla
birleştirelim derken yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. Kimsede hayırlısından
haberdar etmiyor bizi. Cümleler devriliyor ardın sıra. Bunları da hayırlısına
yazarsınız. Tüm zarar ziyanlar da bugün ondan…
Masalar hızlıca boşalıyor. Yağmur bütün kusurlu duaları
temizleme peşinde. Bize yetişemedi oysa. Yıllarca aynı duayı aynı kabahatle
etmemize rağmen bize yetişemedi. Kalkmaya gerek duymuyoruz. Bu masadan
kalkarsak “hayırlısı” kazanacak… Bize eksikliğimiz kalacak. Yabancı gibi
tuttuğumuz elleri, yağmur ustaca birbirinden sıyırıp ayıracak. Hayaller ile
dualar arasındaki köprü, hayırlısını dilemeyen iki kişilik bu sahnede boğazlara
bir yumru gibi oturacak.
Sokaklar kaçışan insanlarla dolu. Sular seller gibi
seviyorduk oysa. Ne oldu da gözlerin gözlerime yabancı düştü. Cevapların
arasına bilmem kaç tane Rebiyülevvel giriyor… Sen hangi rakamdan sonra bıraktın
beni sevmeyi? Diyorum. Yağmurun sesi çoğalıyor, duyulması gereken sorular
duyulmaz oluyor… Öbek öbek sularda halka halka yağmurlar ilişiyor gözüme.
Sandalyeye ilişmiş iki eğreti insanın ne sebeple masayı terk etmediğini
konuşuyor kaçışanlar. Rahmet kapıları açılmışken bu kadar bir çift telafi duası
etmeliyim ikimiz için. Ve bu sefer gidişinin ardından tekrar görüşür müyüz
sorusuna “hayırlısı” demeliyim…
***
~S'özde Yazar~