12.02.2017

KÖŞEDEKİLER

Sırdaşlık, yandaşlık, dostluk, arkadaşlık, kardeşlik (…) birbirine karışmış. Nasıl becerdik bilemediğim bir soru daha koydum bir köşeye. Köşeler hep dolu. Kimse kimseyi istemez…

Kalpten kalbe giden tüm iletilerin yolunu kesmiş köşedekilerden biri. Bilmem kaç tane kelime vardı insanlığa dair, ilişkilere münhasır iç içe… Kaçı kaldı kaçının hakkı verildi bilinmez. Demem o ki; anlamsızlıkların, bozulmuş tanımlarla ilişiği varmış. Öğrenmek için geç kalınmış ve tadında bırakılmadığı için bu satırları yazmaya mecbur bırakılmış… Birkaç hata var bu satırlara sinen. Anlamı bozulmuş bir kelime yaratabilir miyim kendi ellerimle? Daha fazlası derken eksik bırakmak kendini, bir hikâyenin içinde, mümkün müdür?

Durduğu yerde güzel olanları, olduğu yerde bırakamamanın anlamsızlığına ne diyeceksin? Köşeler bu kadar doluyken bu kadar ısrarlı soruyu aynı köşelere kim istif edecek, taşanların cevabı nerede aranacak, görenlere ne diyeceğiz, soranlara bunlar benim gerçeklerim mi diyeceğim… İnsan cevaplarda mı yoksa sorularda mı saklı…

İnsandan insana giden tüm yolların köşeleri tutulmuş. Adı konulmuş, sınırları çizilmiş, kuralları yer etmiş. Yarınlarına göz dikilmiş… Fazlasına hadsizlik, azlığında tanımın kaybına yol açan her şey ama her şey sözsüz bir kitap gibi ezber edilmiş. Buna rağmen içi boşaltılmış tanımlar her şeyi almış götürmüş bizden. Kalıpları yanlış kırmışız ve tadı bozuk bir fındığa denk gelmiş gibi hepimizin yüzü buruşuk…

Bu tat artık bi zaman böyle gider…

***

~Sözde Yazar~

DÜŞÜRDÜM SENLİ DÜŞLERİMİ

“Bir satırdan ötekine geçerken düşürdüm senli düşlerimi” demiştim… Hikâyeler bitince hisleri devam eden, bazen de hisleri devam ederken hayattaki kurgusu biten hikâyelerle dolmuş her yer. Düşmemiş meğerse satırlar, öte satırlara bir çaput gibi bağlanıvermiş. Bazen paspas gibi olmuş bilmem kimin nasırlı ayakları altında… Nemlenmiş, rutubet kokmuş…

Satırlar düşmemiş, ben düşmüşüm çoğu zaman… O kadar heyecanlı devam etmişim ki yoluma, dizim mi kanamış, etim mi morarmış, kırık mı varmış bilemeden, diyemeden gitmişim de gitmişim. Kendi kendimi geçmişim… Bir satırdan ötekine geçerken düşürdüm mü senli düşlerimi bilememişim. Gerçekte ne olduğunu bilemeden yazdığım o cümleye esir düşmüşüm…

Gökyüzünün derin maviliğinde bir top oksijeni bütün bütün yutan çocukluk satırlarım ve şeytan uçurtmamdan bugüne dek değişmeyen şeyler olmuş hayatımda. Ne değişenlere kadeh kaldıracak kadar hoşnut ne de yansın geceler diyecek kadar manik depresif…

İpim daha uzun olsaydı, benim şeytan uçurtmam hiç takılı kalır mıydı elektrik tellerine… Daha büyük adımlar atabilseydim, gücüm yetseydi şayet bir uçurtmanın peşinden hem koşup hem de onu dizginlemeye, belki de öte diyarları görürdü… Ve anlatırdı bana başka satırların kalanlarını ve gidenlerini…

***

~S’özde Yazar~