Hiçlik denizinin dalgalarında bütün akıntılarım. Ruhumun al
aşağı eden alaboraların da anlamsız bir hüzün içindeyim. İçimde bir yerlerde
yine elinden en sevdiği oyuncağı alınmış bir mahzunluğun yansımaları. Ve
kavgası hiç bitmeyen dinginliğinde, öylesine yorgun ve yıpranmış benliğim. Ve
en önemli soruyu soruyorum kendime: Ben kimim? Ve daha zoruyla geri dönüyor
sorular sorularla: Sen kimsin?
Neydi ki seni, beni, onu öylece birbirinden keskin
çizgilerle aynı ortamlarda bile ayırmayı başaran? Ben esasında kimdim? Hangi
soruların cevabı olarak, kimlerin karşısına nasıl çıktım? Neydi insanları
böylesine büyük beni ise küçücük yapan…
Bulamadım… Ve bu yüzdendir ki içimdeki hüznü aşamadım.
Tebessümlerimin kıvrımlarında gölgeli bir mahzunluk beliriyor her seferinde.
Gözlerimi, makyajım bozulmaya ramak kala siliyorum her seferinde. Ve hep aynı
sohbetlerin yüzeyselliğinde kalıyor suskunluğum. İçimden binlerce soru geçiyor…
~Sözde Yazar~