27.12.2022

Özlemek

Buraya çokça özlem cümleleri kurduğumu hatırlıyorum. Çünkü sevmek eşittir özlemek oluyor çoğu kez. Bazen çocukluğumu özledim fazlaca, bazen de birisi oldu bu dünya gözüyle. Benim payıma çok özlemek düştü ismimle müsemma yaşadım hep. Yaşattım da galiba. Hatta özlemenin, ayrılığın ki onlar kardeşler, ölümden beter olduğunu da izah etmişliğim ama o cümlelerle bir türlü başa çıkamadığı için bırakmışlığım var. Hatta Karacaoğlan der ki; 

"Ölüm ile ayrılığı tartmışlar

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık...

Bu sözlerden sonra insanın susup bu şarkıyı dinleyesi bu şiiri okuyası icap eder. Ama gel gör ki ben anlatamıyorum diye uzun uzun anlatmayanlar da yok değil. İbrahim Kalın; "Özlememek özünü hatılmaktır" diye girince cümleye beni aldı götürdü bu video izleyenin acısı azalır özlemin itibarı artar. Sevene sevdiğini vermez ama teselli de iyidir be azizim...


İbrahim Kalın özlemek



24.12.2022

Yâr

Yeterince gönlünü doldurursan yalnızlık diye bir şey yoktur. Issızlık, karanlık, ümitsizlik, üzgünlük yoktur. Aramak yoktur, bulmak hiç yoktur... Yeterince kendin için kendine sevmez isen hüsran yoktur. Yol yoktur, yolda kalmak yoktur. Ah etsen dahi sitem yoktur ki ah esmadır çekiniz. Tüm bu cümlelerden sonra bir güzel adamın dedikleri düştü aklıma, isteyen videosunda bu cümlelerle bulabilir.


"Aşık hiç yalnız kalır mı hafız. Yar çıksa kapıdan hasreti girer, hayali girer içeri. Aşık tek başınayken bile, yalnız kalamayan adamdır. Yalnız kalamaz o. Ya sevgilinin hayali vardır, ya da sevgilinin kendisi. Hz Mevlana gibi seslenir; iki gecem var ikisinde de uykusuzum biri sensiz olduğum gece. Hasretin bırakmaz ki gözüme uyku girsin. Diğeri senle olduğum gece. Yanımda sen varken uyumak olur mu.."


Sevenler yalnız değildir. O olsa da olmasa da...

Ve bu bir dert hiç değildir. Derdim var diyen sevdim demesin...

21.12.2022

Sol Yanımız


Sevgi ifadesinin üst seviyelerini izah ederken ona sol yanım deriz. Neden sol dediğimizi çoğu zaman bilmeyiz. Ben o kadar bilmezdim ki sağ yanım demiştim bir yazımda da yazarlık atölyesi hocamız düveltivermişti. Sağı olmuyormuş o işin mutlaka sol olmalıymış ama solda da düşününce bir şey yok. Kalp yok orada mesela... Neye atfen sol dediğimizi yine bir kitabın kapağından öğrendim, o kitap Serdar abinin "Delilim yok kalbimden başka" adlı kitabıydı. Kapakta görünürde bir şey yok ama var imiş. Kapak resmini ekleyip yazı paylaştığım bir gün sofinin biri bu görselin anlamını biliyor musun dedi. Rastgele olduğunu sandığımız çoğu şey tevekkeli değil böyle böyle anlıyorsun. O görseller "letaif" dedi. Letaifler diyemiyoruz çünkü zaten çoğul bir kelime bunu da başka bir zatı muhterem öğretti. "Arapça latife kelimesinin çoğulu. Latife, lütufkar anlamının yanında, cismi olmayan, gözle görülmeyen anlamına da geliyor. Letaif de gözle görülmeyen herşeyden haberdar olan anlamında..." Bu kısmı alıntı yaptım çünkü çok iyi anlatmış. Gözle görülmeyen ruhun menfezleri letaiftir. Ruh madde olan bedenin içinde esas vatanından ayrıdır, yani gurbettedir. Bu gurbet halinde kendi varlığından körelmeler yaşar çünkü insan bedeni kadar ruhuna kulak vermez. Ruh, on bölgeden oluşan bu menfezlerden akıp gidecek, kendini tazeleyecek, varlığının esas sebebini hatırlayacak ve yönelecek bir zikir ve ibadete ihtiyaç duyar. Çekilen zikirler letaifin ışıldaması, parlaması demektir. Başka bir aleme kapı aralamak ruha kulak vermektir. Bu manevi bölgeler, onlara aslında manevi organlarımız da diyebiliriz, bedendeki organlar kadar ihtiyacımız var. Ve  bunu bilmeden onlara ihtimam göstermemiz mümkün değildir.

Ne diyorduk sol yanım, ah sol yanım... İşte tam da bir letaife denk gelen  manevi kalbin bulunduğu sol yanımız. Birini çok sevdiğimiz de onu sol yanımıza yani ebediyyen sürecek ruhun, ebediyyen atacak kalbine koyarız. O sol yan esasen bir can'a verilecek, burası senindir denecek bir yer değildir ama değil midir ki insanın sonsuz Rahmet e duyduğu sevgi de bir kulu sevmekle tutuşur sonra esas yerini yurdunu bulur. Değil mi ki mürşidi kamillerden biri mürid kabul eder iken sorarmış "hiç bir şeyi çokça sevdin mi?" "Sevmedim" diyeni müridliğe almazmış. Çıra olmayana, kıvılcımı olmayana harlı ateş yok demek ki manevi kapılarda.

Belki bildin dedin belki bilmeyerek ama birine sol yanım derken gerçekten o solun mu? O, oranın varlığında var mı? Bir yoklamak lazım. Ve denir ki, bir bedende iki kişi olmadıkça, sormadıkça "ey kalbim sen ne dersin bu işe" ve almadıkça cevapları solundaki edebi olanın ebedi organından çok da güvenme cevap dediğin cevaplarına...


Solumuzun ruh cevheri "kalbimiz" bâki olsun... 

20.12.2022

Yol...

Hiç yolunu kaybettin mi? Her yaşta farklı hissettirir bu duygu. İlk zamanlar bir başınalıktan korkar insan, kaybolmak yok olmak gibi gelir sonraları kaybolduğunda o kaybolmalar bir tanıdık yere çıkar bilirsin o yüzden çok da korkutucu gelmez. Ruhunda böyle bir kaybolma zamanları var. Bir duygunun peşinden gideyim derken bilmedik bir şeye denk gelirsin ve oradan başka yere gidemeyeceğini sanırsın bitti sanırsın, yok oldum sanırsın. Başkaca zamanlarda tekrar duyguların içinde kaybolduğun olur ama bu sefer korkmazsın, bir söz görünür bi yerden, bir hatıra belirir öteki taraftan, orası mıydı şu duyguda mıydı derken bulursun yolunu. Giderken, yolunu bir şekilde bulacağını bilerek gitmenin rahatlığı vardır. İnsanın kaybolurken aldığı yol en idrakli yoldur. İnsan o yıllardan ve yollardan geçerken çok şey kaydeder...

#birfotoğrafbiryazı

16.12.2022

İyi ki...

Üniversitede bir hocam vardı. Derste kaldığı yeri kaldığı cümleden asla nerede kalmıştık demeden devam edebilirdi. Bilmediğini bu senin dersin olsun öğren bize de öğret derdi. Kitapta yazmaz hayatın içinde çokça bulunur şeyler anlatırdı. Bazen ıvır zıvır anlatıyor gibi gelirdi derslikte oturanlara ama eminim okul bitince her biri anlamıştır ki hiçbiri malayani değildi o derslerin. Herkesle ayrı ayrı ilgilendiği de olmuştur. Mesela bir arkadaşın diksiyonu gerçekten iyi değildi ve bunu konuyu sınıfta açmaktan bunun düzeltilmesi gerektiğinden yapacağı mesleği nasıl etkileyeceğinden uzun uzun bahsedebilirdi ve kimse bundan incinmez veya dalga geçmezdi. Keza başka bir arkadaşın ses rengi bir hizada hiç durmuyordu ve bu ses tellerinin eğitilebilir olduğunu tek rengin üzerine gidip bu dallanıp budaklanan kontrolden çıkan sesin eğitilmesi hakkında da konuşurdu. Hayatın içinden, evinden, yaşantısının her yönünden örnekler verebilir herkesi dersin içine çekebilirdi. Çekmek için çaba sarfetmesine hiçbir zaman gerek kalmayacak kadar donanımlıydı. Bazı konuları anlamakta zorlandığımız da bunu dile getirmişlerse o zaman şöyle örnek vereyim derdi ve bu örnek verme hızına her zaman hayret ederek bakardım çünkü anlaşılana kadar defaatle örnek verdiği çok olmuştur. 

Hocalarımı hep çok sevmek istemişimdir. Gerçekten haftanın dört günü dersine aynı hocanın girmesi ve o hocanın da böylesine harika bir insan olması büyük şans. Bana bir ödev de yardım sözü verdiği için öğle arasından tamamıyla vazgeçtiği, başından savmayarak elinden geleni yaptığı ama bu benimle alakalı değil demeden çabaladığı bir gün hatırlıyorum. İstemese kim zorlayabilir ama yardım etmeyi, sözünün gereğini her zaman yapmayı bilen bir insanı asla unutmuyorsun.

Okulun yemekhanesinde çıkan yemekleri her zaman kontrol eder herkesi karşısına alır söylediği sözden savunduğu fikirden asla vazgeçmedi. Böyle böyle yemekhanenin yemekleri öyle bir seviyeye geldi ki hepsinin hakkından tek başına nasıl geliyordu ve pes etmiyordu hayret ediyorduk. Hiçbir konuda yalnız kalmaktan çekinmiyordu. Ben bunun tek başıma arkasındayım derken bunu bize anlatıyor olmasının örneklik teşkil etmesini dert edindiğini alt satırlardan okuyabiliyoruk. Ve hayranlık duyuyorduk. 

Hayat akıp gidiyor tanıştığımız o muazzam duruşu ve bilgisi olanlar, sevgiyle, saygıyla hayatta yer tutanlar olmasa halimiz içleracısı olurdu. Onlar iyi ki var...

15.12.2022

Sevmek...

İnsan zamanın içinde yıllar geçmesine rağmen oturduğu herhangi bir mekandaki kısık sesle çalan müziği bile hatırlayabilir mi? Hayret edilecek bir şey değil aslında bu, hayret bunun neresinde biliyor musunuz; unutmayacak kadar yaşanmış olması değil, unutmayacak kadar yaşanmamış olmasında... Bir şeyi öyle az yaşarsın ki içindekine göre yaşanan çok az kalır ve sen bir zaman döngüsü içerisine girersin. O hızla yaşanmış zaman ve olaylar zihninde yavaşlar, detaylanır, dallanıp budaklanır ve bir bakıştan, bir gülüşten bir es vaktindeki sessizlikten bile hafızana pay düşer. Mucize gibi bir şeydir bu. Herşeyi hatırlamak aslında kişinin değil sevgisinin eseridir. Sevmek devreye girdiğinde insanda ne varsa ortaya çıkıveriyor.  Hiç tahammül edemeyeceğin bir şeye sabır taşı oluyor, pes edeceğin şeylere direniyor, hiç görüp duymayacağın şeylere hafızanda yer açıyorsun. Binlerce kez dinlediğin ve etkilenmediğin hikayelerden biri, yâr olup başına gelince yüreğin titriyor, düştüğün derdi de bu hâl üzere seviyor, sevmek istiyorsun...

Hiç yazmak nedir bilmezken duyguların dolup taşıyor yazmak istiyorsun, hiç okumazken okumak, hiç görmediğin yerlere gidip orada olmadığını bildiğin halde onu aramak istiyorsun. Daha kırgın oluyor, daha kolay inciniyorsun. Konunun muhatabı olmasan bile sevmek kolay incitiyor insanı.

Radyoda defaatle çalmış gelmiş geçmiş bir şarkı sende bir yerlere dokunuyor, o vakte kadar umursamadığın bir şiir, bir şarkı gelip baş köşeye oturuyor öylece. Derdinle dertlenmeye  gelmiş gibi misafir etmiyorsun, sende gel sen de kal diyorsun, kalıyorda... Her ne hikmetse sevmekle gelen ne varsa mütemadiyen kalıyor. Bir söz, bir ses, bir koku, bir eşya, bir şarkı, bir mekan hiçbiri bir yere gitmiyor, gidemiyor...

Zaman hepimiz için aynı işlemiyor. Aynı zamanın içinde farklı zaman işleyişleri ile yaşadığımıza inanıyorum. Zamanın da sevgiyle bir rabıtası var. Sevginin zamanı yavaşlattığına hatta durdurduğuna bile inanırım. Zaman tüm sevdiğimiz şeyleri yaparken hızlı geçmesine rağmen sevgilinin yanında öylece durması izah edilesi değil. 

Yazdıklarımın hiçbiri izah edilesi değil. "Akıl biz yemek yerken üstümüze dökmeyelim diye var"diyordu geçenlerde sevdiğim biri. Haklı, geriye kalan ne varsa kalp yükleniyor. Sevgi hariç, sevgiye yük diyemeyiz. Sevginin yük olduğu bir yerde sanırım sevgili yoktur. Ama yine de kalp bu azizim. Biraz yardımcı olmak lazım...

Dinlenesi...

Fotoğrafların geneli bana aittir.

#birfotoğrafbiryazı

14.12.2022

Kaç Cümle Var ki...

Bir masanın üstünde sabahladım, kolumda kalem izi, parmak uçlarım kömür karası. Yazıp yazıp kenara savuşturduğum pek çok kağıt, sonra yazıya değil kağıda kıyamayıp geri toplayışım... Topladıklarımı tekrar tekrar kullanıp bir cümleden öteye asla gidemeyişlerim var. Kaç sabah var ki cümlem benden önce uyanmıştır. Kaç söz vardır ki içimde uykudadır ne yaptıysam onu oradan çıkaramamışımdır. 

Sahi nerede kalmıştık. Sarının, kırmızının, bir pembe Bulut'un buluştuğu yerden başlayacaktım ki gün battı, içimdekilerde o küçük pembe bulut gibi renklerini teslim etti karanlığa. Bir cümle kaldı geriye devamı gelmeyen. Çok vakit oldu başında dönüp duruyorum. Kıvranıyorum ama istediği yere ulaştıramıyorum. Bir bebek gibi başını bekliyorum... Bir masanın üstünde sabahlıyorum, gece ne demişim o ne anlamış bilmiyorum. Yazdıklarım yazmadıklarımı geçmemiş, aradığım kelimeler hala yerini bulmamış. Kaç zaman olmuş böyle akşamların sabahı bi ayazla uyanmışım. Sıcak başlayan gece seherde yerini soğuğa bırakmış. Gece yazdığın cümleler sabaha yabancı, akşam giydiğin kıyafetler seherin serinliğine iğreti. Ne vakit birbirine örtüşen cümleler yazdığımı varsaysam eksikliği yarımlığı ilişir gözüme. Söyledim sanırım söyleyememişim, anlattım varsayarım tekrar okuyunca görürüm ki daha hiçbir şey anlatamamışım...
İşte öyle...



#birfotoğrafbiryazı