Güneşin öldürücü sıcaklığını tadıyorum yine bugün. Alnımın
üstünden boncuk boncuk tuzlu su akıyor. Tadına bakabildiğim her sıcağın
akabinde seni anıyorum. Bir kaldırım taşına başını koyuşunu hissediyorum.
Karnındaki amansız sancıların sancısında kıvranıyorum. Eline renkli bir tebeşir
alsan dünyaları kandırırsın be çocuk. Senin gülüşün ümit olur, inanç olur,
kıvılcım olur ancak…
Senin tırnak diplerin eğlenceden kararmadıkça ben nasıl
mutlu olurum… Canın sıkıldı diye sokaklarda olmadıkça ben nasıl huzurla evimde
otururum… Çok ağladın be çocuk. Sesin buralara kadar öyle derinden öyle
üzüntülü geldi ki. Senin ağlayan gözlerinde iz yapan tuzlu suda yanıyorum cayır
cayır. Tutamıyorum ellerinden… Şehrine düşerken alevli gölgeler uzatamıyorum
elimi. Küçücük ellerinden kavrayamıyorum. Ama bil ki ben seni ve senin
topraklarındakileri tüm kalbimle seviyorum.
Keşke bu kadar çabuk öğrenmeseydin o rengi. Boya
kalemlerinde kalsaydı kırmızı. Ölümlere bu kadar yakın şahit olmasaydın keşke.
Önüne düşmeseydi hiçbir oyun arkadaşın. En sevdiğin oyuncağından bu kadar uzak
uyumak zorunda kalmasaydın. Ah benim küçük masum çocuğum. Şimdi ne desem sana
faydası yok. Ne yazsam boş… Beni Affet…
Allah’ın adaleti seni korusun.
Dualar seni korusun…
Senin rüyalarını tahmin edemiyorum. Senin ölüm acısını o
küçük yüreğinde nasıl taşıdığını hissetmeye çalışıyorum, başaramıyorum. Senin
kadar acıkmadım ki ben hiç. Üstümde buluttan başka gölge görmedim ki ben hiç.
Seni anlamak istiyorum, yaşamadığım şeylerin hissinde boğuluyorum. Sonra dönüp
kendime peki o nasıl dayanıyor diyorum. Ben senin acını senin kadar hissetmeyi
başaramadım. Ne vakit aklıma gelsen yüreğime derin bir kaybetmişlik sancısı
yayılır. Ne vakit haberlerde güzel gözlü bir çocuk görsem benim olsun isterim.
Ne hissedersem hissedeyim yaşamadım bilemem ben seni. Daha annemi kaybetmedim
ben. Kardeşlerimde ölmedi mesela. Daha tek
bir ceset görmemiş bir insan olarak anlayabilmem mümkünse seni bende sendenim
be çocuk. Acımız ortak. Gönlümüzde aynı çaresiz esinti…
Affet beni…
Sözde Yazar