4.12.2013

İkilem

Boğazına çökmüş sigara dumanına inat oksijen istiyorsun biliyorum. Hem dumanlı olsun hem de nefesine takılmış tüm sis perdesine karşın temiz olsun ciğerlerinde dolaşan o her neyse işte. Her neyse anladım seni ben. Ellerinde geceden kalma ağır tütün kokusunu neden artık yadırgamayışını anladım. İnce parmaklıklı o dar balkondan sarkmak istiyorsun en dibe. Orda bir yerde sonsuz huzurun olduğu karanlık bir sessizliğe kim inandırdıysa seni gözün hep en diplerde… En’lerin en dibindesin şimdi. En sevinç duyduğun kahkahalarının çığlıkları geliyor diplerden yukarılara. İnce demirlerden içine işliyor usul usul. Ve ısıtırken üşütüyor tüm mazinin sevimli sesleri.
Bir film sona eriyor zihninde. Küllük son sigarana izin veremeyecek kadar gri. Eğik izmaritlerin dev gölgeleri var camın karşısındaki duvarda. Dipler gözünde güzelleştikçe ağzından çıkanların aksi hortum gibi görünüyor. Duvardakiler ayrı bir karanlığın habercisi.
Yerinde olsam eğik başımı kaldırır o koyu gecede en güzel yıldızı bulmaya çalışırdım. Rüzgâra yardım ederdim içime daha çabuk işlesin diye. Bir sökük gecenin ardından nefesi temizlenmiş uyanmaya çalışırdım. Gırtlağımı yakan tütünü sadece suyla bastırırdım. İnsanın en dibi yukarı çıkmaya hazırlandığı en son raddesidir. Açardım gözlerimi ardına kadar. El yordamıyla annemin yıkadığı en güzel kokulu çarşafı yatağıma geçirir, yastığımı kıskıvrak sarar öyle dalardım.
Unut ince parmaklıklı balkonların kahverengi manzaralarını. Ve sevilmediğin sevmediğin her şeyi bırak sigara ile dumanı arasında kalsın…

Güzel rüyalar diliyorum ellerindeki izmarit kokusuna inat... Sana hep güzel rüyalar diliyorum.
Amak-ı Hayal

1.12.2013

Saklambaç

Bir ağaca doğru yumdum gözlerimi.
Acı bir söğüt kokusu alıyorum.
Saymaya devam ediyorum yirmi sekiz yirmi dokuz önüm arkam sağım solum sobe saklanmayan ebe…

Saklanmadın…
Ya hiç saklanmadın ya da hep bildiğim yerlere saklandın.
Ya ben seni iyi tanıyordum ya da sen beni yormak istemiyordun
Velhasıl bir oyunun tek ebesi oluşumun sebebisin sen
Kaçarken aslında yakınlaşmak nasıl olur senden öğrendim ben.
Bir gün geldi kaybettim seni
Oysa hep aynı yere saklanacağından o kadar emindim ki

Ne zaman orda olmayacağını kabullenmeye kalksam duvarlara dönüyorum yüzümü
Kulağıma fısılda diye bekliyorum rakamları
Arama başka yerler ne olursun
O kadar alıştım ki bıraktığım yerde bulmaya
Gitme ne olursun
Ellerimi yüzüme son kez kapatıyorum
Son rakamı söylüyorum
Seni çok özlüyorum...

Dinlenesi
Amak-ı Hayal

19.07.2013

İKİ BOŞLUK ARASI

Aslında yetmiyor zaman… Ne seni ne de senden sonraki kırgınlıkları anlatmaya, algılamaya… Güceniyorum sadece defalarca. Gücenmek, zihnimde bir elin avuçları arasına sıkışmış, şekilden çıkmış, rengini özünü kaybetmiş muhtelif bir şey. Anlamsız, çizgisiz ve gittikçe sıkılaşan bir yumruğun arasında paramparça olan, ufalan, yok olmakla varlığını koru(yama)mak arası bir bilinmezlik.

Oysa ben neydim biliyor musun? Gücenmek nedir bilmezden evvel, sevginin karşısında iki büklüm olmazdan evvel, sevmezden evvel sevmeyi… Ben neydim sen biliyor musun?

Bilmiyorsun…

İki kapısı açık bir aranın cereyanında alev alev yanıyorum. Ne tükeneni ne tükettiğimi görecek kadar hâkim değilim bedenime. Sen ezberi dolaşıyor içimde bir yerlerde. Zihnimde ite kaka yer belleyen göçebe varlığın; kemiksiz, merhametsiz, elde avuçta durmayan soyut bir hastalık… Varlığın beni yok ediyor ya da yokluğun güçlü bir benin uyanmasına sebep… Her neyse

Amak-ı Hayal

17.05.2013

Bulamadım



Bir, iki, üç… Ben yüzlerce sayfa yırttım seni tanımlarken. Tanımlayamazken… Anlatabilirim sandım, yüzlerce yazı yazdım ama hala sana varamadım. Tutup da yığın yaptığım onca cümlenin arasından seni çekip çıkaramadım. İlmik ilmik işledim seni bir seccade ucu gibi, bir iğne oyası gibi… Döndüm baktım ortaya çıkanda ne kadar sen var.

 Bulamadım… Her şey hep senken hiçbir şeyde bu kadar yok oluşuna hayret içinde bakakaldım. 

Amak-ı Hayal

15.05.2013

Yaşamadan Ölmeyecek



Bazı kapılar yine aynı odalara çıkıyor. Durduramıyorum zamanı, kaderi, tahmin edebildiğim ama geri adım atamadığım her şeyi. Aynı sonlara yaklaştırıyor hep kader. Sil baştan yaptırıyor her seferinde. Hikâyenin sonunda sevilen adam ölüyor. Yine toprak kokuyor her yer. Yine dualar yükseliyor göklere. Yeşil örtülerle bezenen aynı manzaralara şahit oluyor seven.

Sevilen yine oyunu gitmekten yana kullanıyor. Adil davranmıyor. Ki biliyor herkes veda ettiğinde başlayacak sorgu sual. Bütün tembihlere rağmen yanlış cevap vereceksin. Çünkü hiç doğrularla yaşamayı ve de o doğruların içinde kalmayı tercih etmedin. Bir karanfil bırakacaklar toprak kokusunun tazeliğinde. Ve bir teslimiyetle sulayacaklar elvedayı. Ki elin kolun yetmeyecek sırtını dönenlere. Sesin ulaşmayacak…

Yaşattığın çıkmaz sokakları yaşayarak öleceksin ölmeden önce. Sesini duymayanlar olacak. Gördüğün halde görülmediğin zamanlar yaşanacak. Öyle eminim ki; insan yaşattığını ölmeden önce muhakkak yaşayacak…


Amak-ı Hayal

10.05.2013

Bilinmezlik Denklemi


Milyonlarca güzel cümleyi sildiğim oldu bu satırlardan. Hepside kısada olsa anlamlıydı. Sırf sonunu getiremediğim metinlerin başlangıcı oldu diye sildim onları. Ben bazı cümlelere çok haksızlık ettim. Onları hiç silmemeliydim…

Bazı sokaklardan sırf benim evime çıkmaz diye geçmedim. O sokakların güzel ahşap evleri, balkonlarında başka yerde hiç görmediğim kadar renkli çamaşırlar asılıydı belki. Belki o mahallenin çocukları benim gibiydi… Denemedim…

Her gün önünden geçtiğim yüzlerce mağaza oldu. Her yerde bütün kış aradığım yelek belki de orada bir yerlerdeydi. Bakmadım… Basit vitrinlerine ön yargı yaptığım bir sürü yer oldu. Adını okumaya tenezzül etmediğim. Satışçılarını samimiyetsiz bulup sevmediğim. Ve aslında normal şartlarda nasıl insan olduklarını hiç bilmediğim, bilmediğim için kibir ettiğim şeyler oldu… Büyüklenmemeliydim…

Parkın salıncaklarını işgal eden kadınları ayıpladım. Çocukların oyun alanına tecavüz gibiydi benim için yaptıkları. Onları bir bankta izlemek gözümde aşağılamaktan başka bir şey olmadı. Düşünmedim hiç içindeki çocuğa can verdiği için böyle davranabileceğini. Ya da belki küçükken büyük yaşayanların büyükken küçüklüğüne dönmesi gibi bir şeydi onların bu eylemi. Belki benim gibi çocukluktan kalma bir aşktı onun için/ onlar için sallanmak. Ben yapamayacağım için mi yapanlara kızdım acaba. Ya da tek takıldığım nokta zincirlerin o ağırlığa dayanamayıp kopması mıydı? Anlamak için daha çok çaba sarf etmeliyim. Etmedim…

Herkese her şeye koşulsuz şartsız kızabilir insan. Anlamak esas olan... Çaba sarf etmek... Denemek, denemeye değer bulmak. Hayatın kısacık, küçücük aslında ne kadar basit ve geçici olduğunu bilmek, sevmek sevilmek yüreğinin elinden tutup her şeyle tanıştırıp benimsetmek…

Ne biliyor musun sorun olan. Fazla kaybolduk hayatın içinde. Bakmaktan ve görmekten yeterince nasip alamıyoruz. Görmediğimiz için doğru yorumlar peşinde değiliz. Ve bazen tüm yorumlar anlamsız bir yorumsuzluk…

Muhabbetle…


Amak-ı Hayal

3.05.2013

Dilemek, Amin Diyebilmek....


Bir sonsuzluk yolculuğunda adım adım ilerler ömür.
Vuslatı tek bir aşka bakan bin bir türlü imtihanın zuhur ettiği ve aklın biçare kaldığı anlarla doludur zaman.
Zaman ki kılık değiştirmeyen ve geri gelmeyen boylu poslu bir baş gösteriş…
Müstakim bir batman lezzetin karşısında tuzaklarla doluyuz her yer med cezir.

Nice dualar var dilinde istikrar sağlamış ama kalben arzu ettiği cevabı alamamış. O dualar ki kalbi yumuşatmış, dili çözmüş rahman karşısında bizi çaresiz bırakmış. Elleri semaya açmaktan daha zarif ne var şu dünyada. İsteyebilmek, dinlenmek ne harika…

Aç ellerini ardına kadar. Muhabbetle iste gönülden yana yakıla. O ki asla es geçmeyecek seni. O ki bilecek senin ser sefil olmuş, yanıp tutuşmuş gönlündeki temennileri. Herkese açıktır sema ama herkesi çağırmaz dua kapısı. Nasip olmaz herkese duanın hakkını vermek. İncelmek, yeşermek, başını yere eğmek, acizliğin tatlı kıvamında en güzel cümlelerden ilham alıp onu tüm bedenine işlemek…

Ne büyük bir nimettir semadan ellerini çekip yüzüne götürebilmek. Huzurluca amin deyip semadan aldığın nurla yüzünü mesh etmek….

Hayırlı Cumalar

Amak-ı Hayal

22.04.2013

Gitti


Önce sıkıca sarıldı bana. Şefkatiyle yaklaştığı bedenimde göğsünün yumuşaklığını hissettim. Anne diyerek sevmek istedim onu ilk defa. Oysa hepsinden daha kadındı o. Bundandı belki de daha şefkatli oluşu. Onun upuzun kolları vardı. İçine çekerdi, sanki onun bedeni benden daha büyüktü hep. Sarıldıkça uzayan ve saran kollarının arasında kalırdım. Hâlbuki hep o benim kollarımın arasındaydı.

İçine çekerdi kokumu. Çekermiş, ben çok sonra fark ettim. O demese belki de boynumda öyle saatlerce ne hissettiğini hiç bilmeyecektim. Bildiğim anın sevincini zaten bir eminlik hissi kaplamıştı. Şaşırmamıştım aslında. Şefkatle yaklaşan bir insanın anaç bir sevginin içinde kalmış tutkuyla karışık bağlılığıydı bu. Eminlik hissiydi… Bazen huzur bazen aşktı bu.

Bir gün daha sıkı sarıldı bana. Sandım ki fazlaca sahiplenme duygusunun bir abartısıydı bu. Biraz daha sıksaydı ruhumu teslim edecektim. Sevmiştim aslında beni böyle öldüresiye sevişini. O gün bir tuhaflık vardı zaten. Anlattığı her şeye buğulu bakıyordu gözleri. Bunu havaya yormuştum ben. Bir nezle başlangıcı da olabilirdi. Bir veda başlangıcı da…

Bakışının altında yatan sinsi bir ayrılık hüznü gördüm. Önce anlamsız geldiki ayrılmıyorduk sonuçta. Sonra kollarını çekti üzerimden. Öyle bir çekti ki buz kesildi bedenim üşüdüm aniden. Sevimsiz soğukluk hissinin üstüne, bir şey demek istediğini farkettim. Baktı yüzüme uzun uzun ne ağlayabildi ne de cümle kurabildi ki susmakta güçlü durmakta hiç ona göre şeyler değildi.

Anlayan bir ifadeyle tuttum elini. Sen üzülme ben seni anladım dedim içimden. O anladığımı fark etti bense onun son söyleyemediği cümlenin ne olduğunu fark etmiştim. Ellerini küskün bir çocuk gibi çekti ellerimden. Yavaş yavaş çekerse elleri bende kalır bırakmam diye korktu zannedersem.

Ben hoşça kal demedim o da elveda demedi.
Ben annemi o ise çocuğunu kaybetti.
Ben ruhumu o ise suskunluğunu bırakıp gitti…

Amak-ı Hayal

7.04.2013

Kırgın Geçmiş


Aşkın olduğu yerde aklın işi yoktur der aşkname… Ondan mı acaba; aşk bedeni terk edince görülür, görülmesi muhtemel ama zamanında hiç görülmemiş gerçekler… Fark ettim bende ey eski yar! Tamamıyla arınmışım sevginden şimdilerde daha iyi fark ettim. Üzüldüm kendime. Beni bencilliklerinin arasına sıkıştırıp nasılda hırpalamışsın meğer. Ne kadar kırıldığımı sanki şimdi yeniden ve yeniden kırılarak anlamlaştırıyorum.

Utanıyorum…
Senin için kendi karakterimden vazgeçtiğim dönüm noktalarını hatırladıkça eziliyorum kendime… Hakkımı zerre helal etmek istemiyorum. Bilsen ki senin yüzün asılmasın diyeydi hepsi acaba takdir eder miydin beni! Ne çok yükselttin sesini. Pul kadar anlamı olmayan şeyler için ne çok kırdın kalbimi…


Benim iyiliğimden faydalandın. Her şeyin sorumlusu yaptın hiç umursamadan. Davalar hiç bitmedi. Hâlbuki ben sadece bir kez olsun içinde “sen” diye başlayan suçlamaların olmadığı masum şeyler istemiştim.

Sanırım çok şey istedim.
Ya da yanlış kişiden istedim…

Amak-ı Hayal

1.04.2013

Keşke O Hep Benim Olsa


Eğer bir gün seni de haksız olduğun halde, birisi gece yarısı uykundan uyandırıp iyi hissetmeni sağlasaydı, bu satırların sonunu nereye bağlayacağımı iyi bilirdin… Belki de biliyorsundur ne kadar huzur verici ve şirin bir davranış olduğunu. Gece yanına usulca sokulmaya çalışan samimi bir insan asla kötü olamaz. Hatta fazlaca iyidir bence diğerlerinden. Ve sevilmeyi herkesten çok daha fazla hak eder…

Alacak verecek davası hiç bitmeyen yozlaşmış tüm ilişkilerin arasında, haklı haksız ayrımını umursamadan biri sana almadan vermeyi beceriyorsa aç tüm kollarını ardına kadar. İçindeki iyilikten beslen beslenebildiğin kadar. Çünkü biliyor musun ondan/ anlardan çok az var etrafta. Hatta bana kalırsa bir bencillik edip onu kendine sakla. Mümkün olduğunca kimselere verme, hep senin olsun bu mümkün bir durumsa…

Çünkü ben bu satırlarda ki tavsiyelerin hiçbirini yapamıyorum. O bana küçükken güzel oldukları için avucumda saklayıp eve götürmeye çalıştığım kelebekleri hatırlatıyor. Ellerimde kalan, kanatlarından akmış bütün renklerle bana ait olmadığını gösteren birçok hatıra… Severken öldürmekten öyle korkuyorum ki ben… Yine de içimden geçirmeden yapamıyorum…

Ah keşke o hep benim olsa…

Amak-ı Hayal

2.01.2013

Hiç...


Beklemek diye bir şey yoktur. Tıpkı gitmek diye bir şey olmadığı gibi… Beklerken gider insan ve giderken bırakır tüm benliğini var eden duyguları emaneten de olsa…

Umurunda olmaz bazen bitenler. Kalmak ile gitmek arasındaki değeri ölçemeyecek kadar flu bir hale gelir ilişki. Ki pişman olma olasılığı ile doğru karar verememe tehlikesinin çanları uzaklardan ses verir. Kulaklar sağır, dil ise öfkelidir…

Sen ben derken kabuğu kalkar geçmişin. İçinden bir yığın es geçilmiş birikim çıkar. Bu kadar mı kinliydin bana karşı dersin, şaşkınlık yeni başlangıçların habercisi…

İşte öyle anlamsızdır ki kalmak ve gitmek. Bazen giderken müebbet kalırsın ve bundan hiç kimsenin haberi olmaz. Bazen kalırken gidersin, bedenini yanındakine satar ruhunu başka gönülde beslersin. Bazen hiçbiri olmaz Arasat da kalmak gibi ne gelirsin ne de gidersin. Ne cennetin tadını bilirsin ne de cehennemin azabını…

Tek bir gerçek var ki “bitti” denilen hiçbir ayrılık cümlesinde, o yarım kalmış hikâyenin sonunu kimse bilemez, bilemeyecek. Belki elinden sabun köpüğü gibi kayıyordur hayatının en değerli varlığı. Belki de gerinde bırakmaya çalışarak en mantıklı kararı verdin…


Amak-ı Hayal