Kaldırım çizgilerine basmadan kat ettiğim yollardaki
çocukluğum… Bakkalıyla evi arası dünya mesafe olan, o sevimli oyun saatlerinden
çalınmış zamanlarım. Hepinizi özlüyorum. Özlemeyi türlü türlü hislerle
yaşıyorum. Kimisi keskin bir koku kimisi de fırtına gibi gelip geçen bir duygu
yoğunluğu…
İncelmiş kalbimde dünyayı dolaştırıyorum ben. Büyümüş
bedenimle çocukluğumun ruhu el ele dolaşıyor. Bazen kaybediyorum onu. Ne kokusu
ne duygusu uğramıyor hiç hatıralarımın eşiğine… Ne vakit o çocuk kaybolsa
zihnim bulanıyor. Vicdanımda el değiştirmiş hoyrat bir kullanılmışlık…
Issızlaşıyorum… Ne zaman birinin sesi yükselse O’nu arıyorum.
Keşke diyorum
kendime daha sıkı tutsaydım elini. Avucumda avucunu terden su kesse dahi bırakmasaydım
hiç. Kaynasaydı ellerimiz birbirine müebbet… Sen ki benim geçmişim, en ıssız günlerimin
güneşi, en özelim. Sen ki yalnızlığımın en anlayışlı arkadaşı… Sen ki en saf en
masum yanım… Ne vakit çocukluğumun kokusu kaybolsa saflıkta gidiyor ruhumdan.
Gözlerinde nefret olan insanları görüp
tedirgin oluyorum. Bambaşka bie dünyaya atılmış hissediyorum kendimi.
Velhasıl elinden doğru
düzgün tutamadığım kıymetlim. Seni hem seviyorum hem de çok özlüyorum. Ben bıraksam
da sen bırakma beni. Ben kaybetsem de sen ne olur kaybolma. Gönlümde ki onca
iyiliğin güzelliğin tohumusun sen. Sensiz büyüsem dahi sensiz yeşeremem… Yeşeremedim
de…
Amak-ı Hayal