Ellerimde kâğıtlar ve kâğıtlara sinmiş sigara kokusu, keskin
kokular arasında kimliğim… Tüm belirsizliklerin kayıyor bir tutam sayfanın
arasında. Bir cümle var ki eriyor
kalbim… Bütün gün zihnimde dolaşıp duruyor. Yetmiyor… Kesip çıkardım onca cümle
arasından. Özledikçe cüzdanımın ucundan
çıkarıyorum, kimseye göstermeden bakıp yerine koyuyorum. Özledikçe diyorum oysa ben mütemadiyen
özlüyorum. Avucumda geriye kalan yazdıkların var. Elimin sıcaklığında cümleleri
sıkıştırıp işkence ediyorum. Terim, tenimde maviye bulanıyor…
Bir satırı hasret ile okumadıysan özlem kokan bütün
hikâyelere yabancı kalırsın. Mürekkep abartılı gelir, sözlerin hakkını
veremeyeceğinden bulunduğu yeri terk edersin. Zira hasretten bir payen yoksa okumamalısın çünkü bu satırlar bir Hz.
Yusuf gömleği etmez, edemez… Oysa hep derim özlemin bir kokusu vardır.
Özleyenlerin kilometrelerce yoldan hissettikleri şeyler dedim ya özlemde nasibi
olmayana abartılı gelir. Ne ağırdır oysa bilmek... Kokusu içine işler Hz. Yakub'un
hasreti gibi… Hiç bitmeyecekmişçesine bir özlemle özlemek… Her an bir yerlerden
çıkıp gelecekmiş gibi ümit etmek. Seni dipdiri tutan “ümit var olunuz” cümlesine
sarılıp sızım sızım sızlamak… Bu dünyadan bir Hz. Yusuf geçti. Güzelliğinden
başka hiçbir şeyini pek de konuşmadığımız Hz. Yakub’un oğlu Yusuf… Züleyha’nın hasreti,
aşkı, sevdası olan Yusuf… Benim satırlarımda tanıklık etsin diye iliştirdim
onu buraya. Özlemi de hasreti benim satırlarımın anlatacağı iş değil zira…
Ben bütün devrik cümlelerin mavi mürekkebinden devam edeyim.
Elimle gönlüm arası kıyamet olan o satırlardan… Çocuklar gibi sevindiren ama
maziye gömen, özleten cümlelerinin üzerinden kaç iklim geçti bilinmez. Bu
denizin suları bile değişti. Çok nefes geçti, üstüne koymaya kıyamadığım bir
yığın anı biriktirdim. Sen gelmedin…
Oysa sevmek seni özlemenin bir parçasıymış. Ben belki de
sadece seni özlemeyi sevdim. Belki de sana dair diye özlemeyi sevmek istedim…
***
~S’özde Yazar~