30.06.2017

BEKLEDİM

Bekledim… İtina ile bir iskemle üstünde öylece gelişini bekledim. Bekletilmekten nefret ederim ama gel gör ki beklemeyi çok sevdim. Aynı hissin eylemi değillerdi, seni beklerken fark ettim. Saatime bakarken gelirsin diye kitaplara verdim kendimi, çayım bir köşede buz kesti… Ne kitaptan bir şey anladım seni beklerken ne de çaydan…

Gelişini göremem diye kaç sıcak çaydan vazgeçtim. Sadece bir tebessüm ile yanımdan geçişini görmek için öylece bekledim. Tek bir cümlen ile baş başa kalmak için onlarca yol kat ederdim. Sebebi bilinmez bir muhabbet ile bekledim. Sen ise bazen geldin bazen gelmedin… 

Yağmurlar geçti bu kaldırımlardan, soğuk tutan rüzgârlar üfledi giysilerime, iskemleleri kaldırdılar ben yine de bekledim…

Ne çok severdim gelme ihtimalini, bir sözünün sözüme denk düşme ihtimalini… Ah o ellerin… Hep üşüyen ama ısıtanı olmayan ellerin… Mütebessim yüzün ile hem hal olan ellerin… Hiç şikâyeti olmayan hallerin… Nasılsın demeden nasıl olduğunu anladığım gözlerin.... Hiç şikayet etmeksizin bakan gözlerin... Hiçbir yerinden tutup kaldıramadığım hislerin...

Sevincim...
Yarım sevincim benim...

BAŞKA BİR DİLDE ANNELİK

Duyguları kaça ayırırız kaçını insana atfeder kaçını diğer canlılarla hem hal olarak yaşarız bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ki annelik fıtratı üzerine doğmuş her canlı, annelik denen o duyguyu incir ağacı misali köklerini Can’a salıverip bambaşka sarsılmaz bir kuvvete dönüştürüyor. Ona bazen sevgi, bazen şefkat, bazen merhamet, bazen fedakârlık, bazen candan öte can oluvermek diyoruz. Dünyanın diğer hiçbir canlısında olmayan o sarıp sarmala duygusu, o koku, o burnunun direğini sızlatan, hani severken içi titreyen o varlık… İşte tam da ona biz anne deyiveriyoruz.

Sanırdım ki anne dediğimiz şey sadece insanda böyle derin ve naif… Yanılmışım… Anne olmadığım halde yaşadığım tüm hassasiyetlerden anladım ki her birimiz doğurmadan da anneyiz. Yoksa on iki saat boyunca hamile kedimin karnını hiç durmadan nasıl sıvazlayabilirdim. Onun, sana ihtiyacım var sakın gitme bakışını nasıl anlayabilirdim.

Bir hamile canlı etrafındaki insanların hayatını nasılda güzelleştiriyor ben bunu kedimle fark ettim. Karnında beş yavrusuyla adım adım gün sayarken ne kadar çok şey paylaştık onunla. Çeşmeden su içmek için kolayca çıktığı yere artık çıkamayacak hale geldiğinde ne çok düşünüp su içmekten vazgeçti… Ama ben vazgeçmedim, yapamadığı her şey için ona yardım ettim. Onun gözünde mutluluk benim içimde sonsuz sevgi… Yattığı yerde zar zor nefes alan bir canlının hayatını nasıl kolaylaştırabilirdim… Altmış üç gün boyunca bu dert ile dertlendim. Ben onu anladım o da beni… Kendini temizleyemediğinde, sancılar geldiğinde, midesi bulandığında, canı başka şeyler çektiğinde, üşüdüğünde, üşendiğinde her daim onun yanında olduğumda anladım ki o anne olacaktı fakat ben ondan önce onun annesi oluvermiştim. Bu bağ annelikti ve çoğu zaman anlatılabilen değil yaşanan ve yaşandığı anda anlamlaşıp güzelleşen bir şeydi. Doğum sancıları tuttuğunda yanında sadece beni istemesi de sanırım bu yüzdendi. Doğum için hazırladığım kutunun başında o kadar uzun saatler birlikte zaman geçirdik ki nihayetinde doğum bittiğinde beş küçücük yavrusuyla huzurlu huzurlu uyurken baktım ona ve onun anneliğine uzun uzun hayran hayran bakakaldım. Her şeyi biliyordu ama yine de benden yardım istiyordu. Gözü açılmamış, kulağı daha duymaya başlamamış yavruları meme ararken yattığı yerden sırtına doğru yol alınca daha doğrusu yolunu şaşırınca, iletişimi kopan yavru kedi viyaklamaya başladığında, yorgun kedimin bana seslenişini hatırlıyorum. Derin uykularımdan tek bir yardım çağrısına hop diye kalkıp arkadaki yavruyu önüne koyunca her birinin susuşu da benim anneliğimdi işte…

Arkaya kaçan, yolu şaşan her yavru için uykusuz, bölük pörçük uykular başlamıştı. Ve hissettiğim sevgi, sorumluluk, şefkat bir anda altı kedi annesi olarak devam etmeye başladı. Kedilerde lohusa oluyormuş onlarında doğumda birine ihtiyacı varmış, onlarda yorgun, bol uykulu, mide bulantılı gebelik yaşıyormuş, onlarında duygusal hassasiyetleri olup huyları değişebiliyormuş…

Her bir günün ayrı bir notunu tutmaya başladım çünkü her gün bambaşka yepyeni bir mucizeye dönüşmeye başladı bu birliktelik. Bıkmadan, usanmadan emziren ve temizleyen bir kedinin kapıda güvenlik nöbetleri, sonrasında ise sevmekle beraber kızmak, sinirlenmek, eğitmek gibi farklı yanlarına şahit olunca aynı tepkilerle nasılda benzer olduğumuz geldi aklıma. Oyuna dalıp tuvaletini tutan ve kuma gitmek için artık vakti olmadığını fark edince bulduğu en müsait duvar köşesine işeyen, parkelerde çiş içinde yüzen kedilerle yaşadığım sabır imtihanıyla birlikte benimde annelik sürecinde kızma ve terbiye etme sürecim başlamıştı. Patiler yıkanırken suçlu suçlu yüzüme bakan yavrulara ben nasıl kızmayı merhamet ve sevgiye değiştiysem, annemde, annelerde kendi evlatlarına işte aynısını yapmıyor mu?

Bütün meşakkatli hallere inat sermayesi annelik olan ve bıkmadan usanmadan evladını hiç kimsenin sevmediği kadar seven ve bağrına basan tüm annelere gönülden selam olsun…
Bu dünyayı güzel kılan, yaşanılır kılan onların eşsiz ve benzersiz emekleri olmasaydı biz o sevgi tohumuyla yeşermeseydik bu dünya nasıl bir yer olurdu…

~S'özde Yazar~