30.11.2022

Yarım Hikaye

 

Annem aynı kahvaltıya uyandırmış yine bizi. Patates kızartmamış, yumurta haşlamamış, peynirin soluk renkli tarafına ekmek uzatıyoruz. Kim inandırmışsa bizi küflense dahi  yenir hatta kıymetlidir diyerek, yiyoruz işte hatta tadı güzelmiş gibi yapıyoruz birbirimize. Aynı sofrada kardeşlerimle  bağdaş kurmuşuz. Boy boy  dizilmişiz... Annem bizi çok parçalı bir vitrin süsü gibi boy boy dizmiş hayatın içine...


Bir sofra örtüsü geçirmişiz dizlerimizin üzerine ve hep aynı sıkılgan, sade kahvaltımızın  bardağına bir bardak daha eklememiz icap etmiş. Saadet ablanın ayak sesleri ilişiyor çünkü kulaklarımıza  ve her günkü gibi aynı vakitte çalıyor kapımızı. Kim  o! Demeden açıyoruz ve artık buyur demeden  alıyoruz içeri. Saadet abla hayat dolu ve eminim kahvaltıda zeytin yiyordur hatta ev ahaline patates bile kızartıyordur. Ama biz... Biz kahvaltıya uyanmamışız sanki küskün ve umutsuz bir güne mecburen merhaba demek için bir araya gelmiş bi çare çocuklarız . Saadet abla elinde bir tabakla gelmiş bu sefer üstünde örtülü bir peçete... Peçete yağlanmış ve şeffaflaşmıştı  altından görünen o siyah katık, hayatımızın bir sabahına, sanki tüm siyahlığına rağmen renk katmıştı... 


En sevdiğim yazarlardan Caner Çaylak, senden etkilenerek senden ilham alarak yazdığım bir yazı. Umarım bir gün hak ettiğin yeri bulursun 🌺


#yarımhikaye

#birfotoğrafbiryazı

İnsan...

Her şey dönem dönem zaman zaman sadeleşip azalırken, neden insanoğlu tüm mücadelesini her şeyi çoğaltmak için harcıyor. Bu manzarada oturup bunu uzun uzun düşünmek isterdim lakin hava çok soğuktu. Temiz bir havayı içime çektim verirken şükrettim ve ben hiçbir şeyi yokken de ağaçları çok sevdim. .

"Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi.Ahzab/72" .

Emaneti yüklenen insan ne sevmek istedi ne de korumak. Öyleyse ne diye irade elde etti? emaneti ne diye kabul etti? Ah insan! Ne sevdi, ne bildi ne de bildirdi...

#birfotoğrafbiryazı
 

Pürkusur...

Kusursuzluk Allah a aittir. İnsan dediğin canlı, hayatını daima görünmez bir salıncakta geçirir. İlerledim der, geriler. "Benim halim nicedir" der, ilerler... Günahkardır kul. Tövbe eder bir çizgide duramaz. Oldum der haline bakmaz. İnsan yaşamadığı, tatmadığı, bilmediği her hayatın üzerine fikir üretir. İçini bilmediği şeyi kabuktan ibaret sanmaktır en büyük meziyettiniz.

Kendisine bakanın başkasındaki kusuru görmek gibi bir edepsizliği yoktur aslında. En büyük mesele bizken, hep başkalarını konuştuk, başkalarının hayatlarında kusur eşeledik... Oysa hepimiz ancak kendimizi değiştirebiliriz... Unuttuk... Unutuyoruz... Belki de öylesi daha tatlı geliyor. İnsan o salıncakta çok şey öğreniyor. Pişmeye gönlü olmayana "çiğ" derler. İnsanın çiğ olanı, yani ham'ı lezzetsizdir... 

Ve azizim bize sohbeti dünya derdinden öte kendi olmuş insanlar lazım... O salıncak hiç, daima ileri gitmez. Kul olmak da kusurlu olmak da bize mahsustur. Olunuz... Kusurlu olunuz... Sonra dönüp onunla konuşunuz. O salıncak bir ileri bir geri gider sözde. Ama ruhunuz bu hal üzerinde iseniz mutlaka sonsuzluğa doğru gider...

#birfotoğrafbiryazı
 

29.11.2022

Bir Şair Yüzlerce Şiir

Sende kendimi araken yüzlerce şiir okudum. Onları özenle derleyip toplarken öyle çok daldım ki benden öncesine bile bakıp kendimi bulmuşluğum var. Gülmedim hiç bu halime, yazdıklarının  hiç olmadığımda bile olduğunu varsaymak, içinde var olduğumu sanmak mantıksız evet, ama sevmenin neresi mantıklı ki, ben mantığımla sevmiyorum, sevebilen varsa tebrik ediyorum. 

En çok senin şiirlerini seviyorum çünkü seni alıp alıp bana getiriyor. Tutuyorum elinden gezdiriyorum. Ara sıra duruyoruz.  Bir kaç cümlenin arasında bağdaş kuruyoruz, söz gidiyor sen yine bana kalıyorsun.Beraber üzülürüz sanıyorum, olmuyor. Konuşursun diye umuyorum o da yok.  Yanyanayken sessizliğin dili ne tarifsiz bir diyalog. 

Biliyor musun çok yorgunum. Bilmiyorsun... Sorsanda anlatamam. İçimden hiç çıkmayan bin yıllık öyküsü var sanırsın. Sanmalısın çünkü öyle hissediyorum. İnsan insanın gölgesinde dinlenir derler, yaslanmak istiyorum sana, bin yıl falan lazım bize. Anca sarılır yaralar, anca geçer bu yorgunluklar ve aslında bakarsan yüzlerce şiirden öğrendiğim bir şey daha var.

***


#birfotoğrafbiryazı

Nasıl anlatsam 🎵


 

24.11.2022

Öğretmeniiimm...☝️🌺📚

Bir öğretmen değilim olmayı çok isterdim ama hayatın içinde bildiğimi öğretmeyi kimseden esirgemedim buna hep gönüllü oldum. Birine fayda sağlamak üzerine kendimi öne atmayı, sormadan söylemeyi, istemeden göstermeyi düstur edindim. Kıymetini bilen de oldu bilmeyen de ama önemi var mı, yok. Bu sebepledir ki en çok öğretmenlerden, öğretici olanlardan etkileniyorum. Ve en çok onların en iyi olmasını istiyorum. Bütün çocukluğum ve gençliğim öğretmenlerin peşinde geçti, arkadaşımda oldu, aşık olduğumda. Örnek aldığımda oldu, derslerinden ders çıkardığımda. Çok sevdiklerim kadar çok nefret ettiğim insanlar da oldu ama onlar kötüydü ve böyle anılmayı çok hak ediyorlardı.

Bizim ülkemizde öğretmen olarak atanmak zor olsa da öğretmenlik okumak o kadar zor değil. Belli ruhsal testlere tabii tutulmadan, yeterlilikleri ağırlaştırılmış bir denetim olmadan herkesin öğretmen olmasına da çok karşıyım. Ben en yüksek maaşın öğretmenlere verilmesini ve her bir öğretmenin, öğretmenden çok "muallim" olmasını bekliyorum. Hayatı öğretmeyen öğretmen, kapitalist sisteme köle olmuş öğretmen, bizim evlatlarımıza ne öğretecek. Her haliyle örnek olduğunun farkında olan harika üniversite öğretmenlerimden ben bunu öğrendim. Gerçekten en çok, "bunlar kitapta yazmaz" birikimi üniversite dersliklerinde seni buluyor. 

"Eğitimde görgüyü" de aslında eğitimin son basamaklarında öğreniyorsun. Eğitimcilerin ortalama kıyafetler giymesi ve ortalama eşyalar kullanması kadar bir öğrencinin de defileye gelir gibi gelmemesi gerektiğini, ilim yerinin düğün yeri ile karıştırılmaması gerektiğini, bilginin gücünü ve ihtişamını paranın ve paralının kullandığı şeylerle gölgeye düşürmemeyi öğreniyorsun daha doğrusu öğretiyorlar. Hayattaki  ilim adına geçer akçe şeyleri bildiğinde, öğrendiğinde şöyle bir artıya sahip oluyorsun; gittiğin hiçbir ilim meclisinde maddeten aşırı durmamak... Sözünden ve bilginden önce bakacağı başkaca yerler bırakmamak...

Başka bir konu ise yine eğitim hayatında sıkça yaptığımız veya öğretmenleri maruz bıraktığımız bir görgü kuralı. Bunu pek çok defa hatırlattım umuyorum ki bu bir gün mutlaka bir yerlerde değişir. Denir ki, son defa göreceğiniz kişiye pahada değer şeyler almayınız çünkü karşılığını veremeyecektir ve bu bir nezaketsizliktir. Büyük küçük ilişkisinde de keza durum aynı ve bir günü kutlamak adına tüm öğrencilerin pahada kıymetli bir hediyeyi öğretmenlerine takdim etmeleri de görgü kuralları gereğince nahoştur. Çünkü o öğretmen tüm öğrencilerine birer hediye ile karşılık verebilecek konumda değildir. Kısaca maddi veya statü olarak veya yaş ile alakalı bir dengesiz durum varsa hediyeleşme bu koşullar göz ardı edilmeden yapılır, yapılmalıdır. Çocuklarınıza kendi yaptıkları küçük bir şeyi vermek yerine onlarca Veli'nin seferber olduğu bir hediye alma merasimi oldukça görgüsüzce. İnsan bazen iyi şeyler düşünürkende amacı güzelkende nahoş olabilir. 

Çocuğum büyüdüğünde onunla bu özel güne küçük özel bir hediye hazırlamayı, veli grubuna para transfer edip kurtulmaya yeğlerim. Siz de öyle yapın sürüden ayrılanlara böyle işlerde kurt saygıyla selam durur, hoş, durmasa ne olur?


Vesselam...


#birfotoğrafbiryazı

 

18.11.2022

Döngü


Eczacıma mesaj atarken hep çiçekli emoji kullanıyormuşum, senden başka kimse bana çiçek yollamıyor, eşim bile dedi. Mutlu oluyormuş ben yazdıkça. Bir başka arkadaş atanıp iş yerinden ayrıldı, senin yerin ayrı dedi bana çünkü ona kimse merhaba, günaydın, nasılsın demediği vakitlerde hep ben demişim. Böyle tatlı şeyler oluyor arada. Kendinle muhasebende eksiye düştüğünde kaderin sahibi ufak dokunuşlar yapıyor. Gayrete devam iyi şeylerde oldu bu yolda diyor ve sen o dokunuşla daha fazlası olmaya kendince söz veriyorsun.

Hayatın içinde çok fazla olumsuzluk var hepsinden kaçarak kurtulmak namümkün. Bu ciddi bir yalnızlık doğuruyor. Dedikodudan kaçman gerekiyor, hayatını malayani işler peşinde harcayanlarla muhabbet zaten çok zor. Bir ara "birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız" sözünden mütevellit kendimi ölesiye zorladım. Sonu hep hüsran. İnsan sevmiyorum ben. Güzel insan olacak yoksa sevmek de zor mesele. Kendimi zorla zorlaya sevmeye gayret etmekten öyle yoruldum öyle zorlandım ki bir dost elini uzattı o sevmek bu sevmek değil bırak artık dedi. Hafifledim... Sevilmeyecekleri de sevmek benim görevim mi, başarıyordumda, ama benden çok şey gitti. İssızlığıma süratle geri döndüm. Sessizliği dinleyerek dinlenmeye başladım tekrar. 

Bazen herşey üst üste gelmiş,  gerçekten gergin bir anımda huzur dolu biri gelip "sakin ol Özlem herşey yolunda" diyor. Bu zaman zaman tekerrür ediyor. O sesi alıp kendime saklamak istiyorum. O huzuru alıp gittiğim her yere götürmek ihtiyacım olduğu her vakit duymak istiyorum. O sihirli cümleyi bana zor zamanlarda getiren kaderin sahibi, ben onun sevdiği kul olayım diye kendimi zorlarken yaptığım fedakarlığın karşılığı olarak  veriyor (belkide)
 
Bu muazzam döngüde benim yerim ne bilmiyorum. Ama onun bana ansızın  en olması gereken zamanlarda verdiği, gönderdiği, gösterdiği her şeyi çok ama çok seviyorum...

***

#birfotoğrafbiryazı

17.11.2022

Gül Yaprağı Gibidir O

 

Sessizliğin içinde sesim oluyorsun zaman zaman. Susturmak istemiyorum seni. Öyle güzel anlatıyorsun ki hep anlat istiyorum. Anlat bana. Nasıl bitiyordu sonu okuyucuya bırakılmış hikayeler. Ben sana bıraktım, kendimde dahil buna. Ben sana yaslandım, gölgemde dahil buna...

Geçen bir eğitimde hayal etme kabiliyetimi yitirmediğimi, ümit olduğunu farkettirdi hoca.  Koca sınıfta üç kişiydik. Sınırsızca her şeye sahip olsaydın bununla ne yapardın diye sorulduğunda hala dünyayı gezmekten başka bir şey istemeyenler var. Dünya'da seni aramak çok sığ değil mi? Bulsam ne olacak. Ben ne yapardım söylemeyeceğim. Sen yinede bileceksin. Hayallerim amacım değil, koştuğum ki koşmak diyorum bir dönem insan asla yürüyemiyor, o yolda sen yoksun. Seni ayırıpta bir kenara bakmıyorum ben. Bendesin mütemadiyen. Bendeki seni seviyorum. Gidesin de yok zaten.

En baştan anlat bana istiyorum. Bazen iki kere aynı hikeyeyi okumak çok sıkıcı geliyor ben yapamıyorum. Bir kere iyi okumayı tercih ederim ama seni dinlemek öyle mi...  Ağır aksak anlat, unuttuğun satırlara döne döne anlat, ne anlatıyordum diye diye anlat istiyorum. Çünkü aslında sende kalmaktan başka hiçbir şeyle ilgilenmiyorum...

Bir kelimenin yanına bazen bir kaç kelime daha koyup derdini anlatmak uzun sürebiliyor. Ne desem,  ne yazıversemde işte tam da şuracığa denk düşse, ben de işte "halim budur" deyip rahatlasam, dönüp okuduğumda bir ah desem diyorum. Olmayınca olmuyor, sonra hızır gibi yetişiyor başka bir güzelin cümlesi ve diyor ki;

"Gül yaprağı gibir o, nüsha-i kur'an arasında ..." 

Ahh...

Vesselam.


#birfoğrafbiryazı

Golhayeabi 🎵




13.11.2022

Gülmek...

Ağız dolusu gülemezdik biz küçükken... "O kadar gülünmez başınıza bir çıkacak mı var" diye uyarırdı hemen büyükler. Sırf bu yüzden çok güldükten sonra suçlu hissetmeyi öğrendik belki de. Başımıza ne gelecek diye bekledik ya da başımıza gelenleri çok gülmeye bağladık. Yine de zaman zaman çok güldük, hissi yarım kalsa da... 

.

Gülmekten, oynamaktan, sevinmekten, yemekten ya da başka herhangi bir eylemden, özellikle de güzel olanlardan keyif verenlerden ruha ışık tutanlardan, büyükler ne istedi de böyle şeyler uydurdu bilmiyorum. Aslında "benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız" sözünden mütevellit Peygamber sözümü nakletmekti dertleri, ya da onlara da anneleri babaları her güzel şeyi çok mu görmüştü de böyle olmuşlardı... Bir ihtimal daha geliyor aklıma, aslında herşey denge üzerine kurulu herşeyin aşırılığı iyi değil deyip orta yollu olmayı öğretmek miydi asıl niyetleri. 

.

Her neyse o niyet, bu söylediklerimin hepsi, konuyu açarak söylendiğinde ve yerinde söylendiğinde muhteşem bir öğreticilik olabilecekken, esasında "ağaç yaşken eğilirin" yanlış konularda eğilmesiyle büküyor hep ruhumuzu... Hani önce, yine Peygamber sözü olan şu sözü kendimize söylerek başlamak daha güzel olmaz mıydı; çocuk sesi azizim, "çocuk sesi cennet sesidir." Ansızın kulağınıza çalınan o harika neşeli çocuk kahkahalarının ruhunuzu coşturması işte tam da bu yüzden....

.

Çocuklar hep gülsün, çok gülsün. Ama sadece senin benim çocuğum değil, tüm dünya çocukları gülsün. Bir duayı ederken kendi kapasitemize göre değil verecek olanın zenginliğine ve kudretine göre dua etmeliyiz. Çocuğunuza ettiğiniz dualara tüm çocukları katmanız dileğiyle... 

.

#birfotoğrafbiryazı 


12.11.2022

Her dem...

İkindi vakti güneş veda ederken, ışığını kırıyor üstümüze. Ve biz tüm günün demini almış bir his ile uğurluyoruz onu. İstisnasız her gün... Her gün  bu farkındalık, bu yaşanmışlık  ve kıymet bilir tavırla bakıyoruz  o ışık hüzmesine. Sessizliğin huzuruna banıyoruz bir parçamızı. Azalan ışık üstümüze düşsün  diye uğraşıyoruz  deli gibi. Öyle  çoğul  konuştuğuma bakmayın, ben ve bende olanlardan bahsediyorum. Her biri içimde ayrı bir şahıs gibi olan kalbim ve hissiyatlarım yani.

🏵 

Hayatın  hakkını  verdik mi bilmem ama, ben ve benim içimdekiler şu güneşin hakkını  hakkıyla verdi. Hem de tam 31 yıl boyunca. Hayatımı  bilmem ama kendimi çok güneşe tuttum... Bütün o kırık ışıkların durgunluğu  bana beni anlattı. Sonra dedim ki kendi kendime, "sıradaki o güzel kırık ışık sana gelsin." Derken alışkanlık oldu bu. Nerede bir kırık ışık, nerede üstümüze düşen bir parça güneş var çeker olduk. Çektiklerim  bana seni  hatırlatıyor. O ışığın güzelliği  ve dâhi tüm güzellikler bana seni hatırlatıyor. O yüzden  artık kendim için değil senin için çekiyorum. Düşenler de, gidenler de, kalanlar da hep senin için... Benim içimden ve gördüğüm güzelliklerden sana doğru bir yol var. Ben bu yolu gide gele yol yaptım. Ben bu yolu günün en güzel ışıklarına düşüre  düşüre  açtım. Ben bu yola çok cümle  döşedim. Ben bu yola içimde ne varsa serdim. O yol o kadar güzel oldu ki, o yol öyle kısaldı ki; artık söylemesek de, anlatmasak da, bildirmesek de; duyuyor, anlıyor ve biliyorsun, biliyorum, biliyoruz...

#birfotoğrafbiryazı

Kağıt Kesiğidir Aşk

Her aşk kağıt kesiği gibidir. Aşkını yazmayan görmedim ben ve o kağıdı tutup da yara bere almayan. Her aşk sır kalmak isterken alenen yaşanandır. Arif sırrı ifşa ederse helak olur, aşık ise susarsa helak olur demiş büyükler. İşte o yüzden çok yazmış aşıklar. Çok söylemiş, çok anlatmış. Ve her aşık meltemi, rüzgarı, yağmuru, ay'ı, gül'ü, dikeni işlemiş sayfalara bir bir. Çünkü özlemek olmuş aşk, merhem olsun diye her aşığa bir meltem üflenmiş, ateşi sakin kalsın diye yağmurlar indirilmiş, resim olmuş aşk; şarkı olmuş, şiir olmuş, kitap olmuş hiçbir şeyi olmazsa  bir ismi olmuş illaki. Deli demişler mesela, divane demişler, mecnun olmuş. Kerem demişler, Ferhat demişler. Mevlâna  olmuş biri, Can Yunus olmuş satır satır dökülmüş gönüllere. Saçıp saçıp toplanan boncuklar gibi, dağıtıp toplamış seven sevdiğine, ipe dizer gibi dizip asmış güzel olanın boynuna derdini.

Her kim olursa olsun adı bilinsin unutulsun  ya da hiç olmasın. Aşık hep yazandır ve kağıt kesiğidir mütemadiyen ortalık. Kaç kestikten sonra gelir sevgili? Kaç hasret zamanından sonra "bak ben geldim,burdayım" der bilinmez. Bir mendil arasında kuruyan yaşların toplamıdır sevgili. İnsan Arif olduğunda sırrı öğrenir, Beşer âşık  olduğunda ise insan olmayı  öğrenir ve yanında bir hediye verilir. İçinde şöyle yazar; Aşk mütemadiyen özleme halidir.

Kavuşsa da, kavuş(a)masa da...

#birfotoğrafbiryazı 

Mütemadiyen dinlenesi 🎵



3.11.2022

Bak Evladım


Bak evladım, bugün beni bütün hayvan kartlarını öğrenmiş olduğun için şaşırtmış ve duygulandırmış olabilirsin... Ve seninle anlıyorum ki, anlamadığını düşündüğümüzde ve öğrenmediğini sandığımızda bile öğrendiğini bilememenin şaşkınlığı bu... 

.

Yüzündeki o mutlu ifadeyi çok merak etsemde sana hayvanat bahçesi gezdirmeyeceğim, zira hayvanların bizim kölemiz olduğunu düşünmen ahmaklık olur. Sana o pazarda gördüğün sevimli ördeklerden veya civcivlerden asla almayacağım. Şuursuzca alınan o hayvanların canı parası kadar ucuz değil... Ve hiçbir canlı bize "ait" olamaz... Kuşlar uçup gidebilir, kediler sana kızabilir, köpekler seni umursamayabilir. Kelebekler konduğu yerde fazla beklemeyebilir. Olduğu kadar sadece var oldukları için sevmeyi öğrenmek lazım...

.

Evdeki kediler seninle yemek yesin, istediğinde sevebil ve seninle oyun oynasınlar istiyorsun... Bu istediklerinin çoğu pek çok zaman olmayacak. Çünkü onlar bu evde sadece yaşıyor. Seviyor olmamız istediğimiz her şeyi yapmalarını gerektirmez. İstemediklerini reddetme hakları var ve sen bunun için onlara kızamazsın...

.

Sevmek bir şeyi onun istediği gibi sevmekten de geçiyor ve müdahale etmeden sevmek çok saygı gerektiriyor. Bunlar senin anlayacağın şeyler değil gibi gözükse de ben yine de anlatacağım, zira bu aralar beni bu konuda hep yanıltıyorsun ve ben bundan çok mutluluk duyuyorum❤️🌺

.

#birfotoğrafbiryazı 

2.11.2022

İnsan Bazen...


Bazen kendi kendinle konuştuğun anlar aslında pek çok zaman onunla konuştuğun anlardır. Olsa onunla konuşursun eminim, olmasa yine onunla konuşursun, peki ya olamasa, işte o zaman kendi kendinle konuşursun... Bu cümle bu fotoğrafla kardeş gibi. Akşam oluyor desen mümkün, güneş doğuyor desen aksini söyleyemem... Şahit olan bilir, yaşayana sorulacak bir durum. 

.

Hayat hep keskin virajlı değil. Gün bile doğup batarken yumuşacık karıyor renkleri birbirine. Hiçbir rengin hatırı kalmıyor ve bakan hiç kimsenin gözünü yormuyor. Ve her şey içi içe ahenk içindeyken, bir tek biz istiyoruz ki her şey net bir renge dönüşsün, hemen dönüşsün, karışmasın, bulanmasın hep dupduru olsun, olalım...

.

Hiçbir şey yapmadan öylece durmak, daha doğrusu sessizlik insanı arındırıyormuş. Arındığımız sessizliğimizin sesi yoksa sevgi de yoktur, manzara da yoktur, o da görseydi yoktur, nefes yoktur, hayat yoktur, söyleyecek, duracak, dinlenecek hiçbir yer ve hiçbir şey eminim ki yoktur...

.

Yazarken eşlik eden

#birfotoğrafbiryazı

1.11.2022

İLETİLEMİYORSA BIRAKIN


Hayatta hep haklı da olsam haksız da olsam anlatmayı tercih ettim. Çünkü inanıyordum ki eğer konuşursak çözülemeyecek hiçbir şey yok. Herkese her zaman bunu söyledim. Duygularınızı anlatın, neler hissettiğini söyleyin ve hiçbir şeyi zan altında bırakmayın, öyle ya düşündüğünüz gibi değilse bunu ancak konuşarak öğrenebilirsiniz.
.
Yanılmışım... Öyle insanlara denk geldim ki konuşamadım, konuştum ama anlatamadım, anlattım ama duyuramadım... Konuşmak bir iletişim ve bazılarımız bu temel öğretiyi asla almadan büyüyor. Sonra üzülüyorsun... Önceleri bu iletişimsizliğin bende bıraktığı kördüğümlere üzülürdüm, bir yol katedememek canımı sıkıyordu. Şimdilerde ise iletişim sorunu olanlara üzülüyorum. Böyle büyümek, böyle yaşamak ve böyle hayatta var olmak oldukça zor olmalı. Başka bir dil bilmemek sadece kesip atmayı öğrenerek var olmak çok bencilce geliyor ama ya başka bir yolunu bilmiyorsa diyorum... 
.
Bu saydıklarım tabiki bir Hüsnü Zan... Zira insan kendini geliştirebilir, yetiştirebilir, egolarından biraz arınabilir, kendi içsel yolculuğundaki sıkıntılara "benim bir sıkıntım var" farkındalığı ile yaklaşıp onu onarabilir. Fakat bu bir ilerleme kaydetmedir, durmak isteyeni itemezsin ve kendi seviyene çekemezsin... Kesmek daha pratik bir yöntemken, yol almayı denemek her kişinin değil er kişinin işidir.
.
İletilemiyorsa bırakın, bu duygu yükleri yüzünden belimiz hep iki büklüm...
.
#birfotoğrafbiryazı