Kimsenin merhameti annenin öğrettiği kadar elzem olmuyor. Gün gelip annenden daha çok sevdiğini zannettiğin sevgili, en savunmasız duygularından tutup alaşağı ediyor. Koşulsuz sevgi yokmuş meğer. Sinirlenince ilk merhameti tutup ayırıyoruz bacaklarından. Sevmeyi sevmiyoruz. Hakkını vermek gerekiyor çünkü... Yüreğimizin darlığı, toyluğu, zora gelmeyi değil suyun yüzeyinde kalmayı tercih ediyor.
Bütün güzellikler derinliklerde kalır oysa. Daha vermeden hesabına düştüğümüz alacak davası yoruyor zihnimizi. Kocaman sevmelere yürek açtırmıyor. Eli değse ölüyorsun sevgiden ama... Acıtıyor....
Kimsenin göğsü babanın ki kadar güven, annenin ki kadar şefkat kokmuyor. Bir göğüste gerçekten kaybolamayınca insan, zamanla duyamayınca içinde heyecanla atan o kalbi... Anlıyorsun, tükeniyor o bir avuç kalmış sevgide... Bitiyorsun yavaş yavaş. Gücün, varlığın, sevgin, inancın, umudun, mutluluğun... Bitiyor...
En çok bitenlerin isi çıkmıyor üstünden. Söyleyecek cümlesi, edecek duası, kalacak yeri de kalmıyor bitenlerin. İşte belkide en çok anneni anlıyorsun büyüdükçe, anlamsızca... Sonra bir vakit geliyor anlamlı anlamsız ağlıyorsun... Annene ağlıyorsun, seni anlamayan sevgiliye, bir söze, bir şarkıya, bir beyaz sayfaya öylece yazmaya çalıştığın her cümleye ağlıyorsun.
Dalgalı bir sayfadan sana kalan bir bozuk yazı düşündürüyor seni...
Ya sonra diyorsun kendine...
Ya sonra...
~S'özde Yazar~