20.06.2023

"Baba"

 


Bizim jenerasyonun anne babası bir değişikti. Kötü anlamda değil tabiki ama biz bizimkilerden farklı büyüdük. Onlara sorsan imkanlar içinde imkanlar bolluk içinde bolluk ile büyüdük ama bize sorsalar aslında o kadar da bolluk yoktu çünkü darlık görmüş insanların temkinli bir halleri var hep. "Ne gerek var" "boş işler onlar" "fuzuli şeylere heves etmeyin" falan filan... Daha orijinal cümlelerde  duymuşuzdur da gelmişiz kaç yaşımıza hatırlayamadım şimdi... Ama olmamış olabilecek olanlar, hatırlıyorum o kısmı net. Ben babamı yirmi dört saatte göz göze diz dize maksimum yarım saat görürdüm bana yeterdi. Hala bir insanın bana vereceği yarım saat bana yetiyor fazlasını istemiyorum. Yeterdi çünkü samimiyetle verirdi onu bana. Verdiği tek şey de oydu zaten desem acaba haksızlık mı olur belki de öyle olur çünkü ben bir baba değilim asla anlayamayacağım şeyler olabilir. Annemi anladığım kadar babamı anlayamam. Sadece empati yapabilirim.

Bir yazıda diyordu ki eğer günde üç saatinizi çocuğunuzun maddi manevi ihtiyaçlarına ayıramayacaksanız baba olmayın. Bunu babasız büyümüş ve baba olmamış bir arkadaşımla paylaşmıştım o da bana demişti ki babalığın matematiği olmaz onlar hesaplamış mı acaba çoluğu çocuğu için sürekli iş başında olmak zorunda kalanları, mesaiye kalanları, Uzak yollar aşanları, ekmek parası için onu görmemeyi göze alanları bunu kefenin hangi kısmına yazacağız demişti. Çok haklı, bazılarının babalığını zamanla ölçmek haksızlık... Bazı babalar baba olmanın bedelini fazla ödüyor. Onlar diğerlerinden  daha az baba değil. İşte böyle öğreniyorsun bazı dengeler ve hassas konular var, terazinin diğer kefesine bir toz tanesi gibi koyarsın ama büsbütün ağır gelir, buna anca göz şaşırır ama pek çok şeyin gözle görülmeyen ağırlığı  var işte... Böyle durumları kurtaracak tek şey samimimyet. Bende bu sebeple diğer açıklarını kapattım babamın. Dedim ki şu göz göze diz dize benim için ettiği, bana göre benim isteğime  göre ettiği sohbetlerin kalbimdeki kefesi ağır basıyor, basmalı. Ben o gayretin samimiyetine inandım. Buna inanan her çocuk fazlasını göremediğnde bir burkulur ama en nihayetinde anlar... Talep edilenler bir gün geliyor talep edilmez hale geliyor... İstedikleri, bekledikleri bir şeyler varken bizden elimizden geleni yapmamız şart. Gayreti göreceklerinden eminim ama eylem şart. Bir çocuğun düşkünlüğü kızsa baba, erkekse anne olduğuna çok da inanmıyorum. Kim emek veriyorsa, duygularını kim besliyorsa, dünyasına kim el uzatıyorsa çocuk onu hayatının merkezine alıyor. Giremeyenden talepler yavaş tavaş eksiliyor...

 Babayı çocuğun gözünde var eden anne, anneyi çocuğunun gözünde değerli kılan bir parça da babadır. Baba kendi yaptıklarını çocuğuna anlatması pek tesirli değil bunu anne yapınca tesirli. Annenin sözleri sihirlidir çocuğun kalbine üfler, baba için anne ne derse, zamanla baba ona dönüşür gözünde... Keşke bunun herkes farkında olsa... Asla tek bir söz dahi etmese çocuğun yanında ya da ağzını hep güzellikle açsa çünkü bence babaların övgüsü çok eksik kalıyor...

Evimin direği güzel bir tabidirdir bana göre. Çadırların ortasına bir direk olurdu eskiden hala aynı mı bilmem. O direği çekince kurulu çadır tek hamlede kapanırdı. Evden babayı çekip alsan ev de aynen böyle olur... Sağlam bir hanenin yegane kaynağıdır baba. İnsan üç nesil annelik ve babalık görüyor aslında bu bigeliğe giden bir yol bence. Önce annen baban var sonra sen anne baba oluyorsun sonra çocuğunun çocuğuna büyük annelik babalık var. İşin ilginci annemiz babamız bize anne babasını anlatırken ne kadar zor insanlar olduklarından bahsederler, bize onların yaptıklarının en az yarısını yaparlar ve bizim çocuklarımıza gelince bu durum ortadan neredeyse tümüyle kalkar. İnsan aslında çocuğunun çocuğuna gelince öğrenir çoğu şeyi. Süze süze, deneye yanıla, öğrene öğrene... Sonra bakarız anne babamıza ve bize vermedikleri bir öğretiyi bir güzelliği nasıl oluyorda çocuğumuza bu kadar güzel sunabiliyorlar diye şaşırıyoruz. Böyle bu işler Allah bize de o günleri görmek nasip etsin... 

Her anne baba kendisini bir şekilde yetersiz hisseder böyle zamanlarda elimi kalbime koyuyorum. Bir emanete elimden geleni yaptım mı diye soruyorum cevap evet ise sonuç ile ilgilenmiyorum. Biz bir sonuç değiliz süreciz. Her konuda böyle takdir onun sonuçları nasıl isterse öyle verir...

Bazı ebeveynlerin her şey çocuklarımız için deyişi bana hoş gelmiyor. Buradaki öncelik haneye pay edilmeli. Bugün de yaşanmalı, kendi için de yaşamalı insan. Her şey birlikte sağlıklı ve güzel. Ötelenen, fazla feda edilen ne varsa sonu marazlı... 

Baba olmanın  anne olmaktan daha fazla yükümlülükleri var. Ahlâkî eğitimden baba sorumludur mesela. Dini eğitiminden de. Rol model olmak da var işin içinde. Maddi imkan sunmak da. Anne bu dünyanın altında gereğinden fazla yük yüklendiği için ezilen kişidir. Öyle demez mi mülk sahibi? Biz kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemedik, o halde biz kendimiz yüklendik... Yüklediler, ses etmedik. Anne emzirmeye mecbur değildi, evin işlerinden mesul değildi, çocuğun dini ve ahlaki eğitiminden mesul değildi ama hepsini görev edindi ve hiçbirine ya tam yetişemedi ya da yetişicem diye dert sahibi oldu... :) Ah ahh... Anaları da kattım araya:))

Hayat güzel, tatlı, basit bir yolculuktu adil olmadığımız her konuda suyu bulandırdık ve kimse hakkını alamadı. Herkesin kalbi bir yerlerde kırık ya da bazı şeyler  bazı bedeller yüzünden içimizde kalmış bir burukluk. Her şeye rağmen  hep dediğim gibi "iyi şeyler de olmadı değil" çok güzel şeyler de oldu... Hayat bir alır bin verir. Bir yerden yükleniyorsa öbür taraftan güller açtırır. Ve evlatlar en güzel gül bahçemiz... Kokladıkça kendimizi bulduğumuz, saflığımızı ve masumluğumuzu hatırladığımız. Belki de bu yüzden böyle günlerde biz onlara teşekkür etmeliyiz varlıklarıyla çok şey öğrendiğimiz için...

İyi ki varlar...

İyi ki varsınız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder